Rusya`nın Ukrayna’ya Saldırması ve Düşündürdükleri

1955 yılında Sovyetler Birliği öncülüğünde Doğu Avrupa ülkeleriyle kurulan Varşova Paktı, 1949 yılında ABD öncülüğünde kurulan NATO paktına karşı askeri savunmayı amaçlıyordu. ABD dışında tamamı Avrupa ülkelerinden oluşan bu iki askeri amaçlı savunma paktı, İkinci Dünya Savaşından sonra bir anlamda denge sağlayarak, yeni bir savaşın patlak vermesini öleme amacını da güdüyordu.

Nitekim 1962 de Rusya Küba`da atom silahlarını yerleştirmeye kalktığında, ABD çok yakınında bulunacak bu silahları kendisi için büyük bir tehdit görerek, buna şiddetle karşı çıkarak, bunu ortak bir çözümle engelledi. Sovyetler Birliği, Küba`da atom silahlarının bulundurulmasından, yakınanında bulunan Türkiye`deki ABD atom silahlarının buradan çekilmesini şart koştu. Anlaşma ancak böylece sağlandı.

Görüldüğü gibi ABD ve Rusya kendilerine kısa mesafede yerleştirilecek ve ulaşabilecek atom silahlarının ve füzelerin bulunmasına, 60 yıl önceki Küba krizi örneğinde olduğu gibi, şiddetle karşı çıkmaktadırlar.  Günümüzde patlak veren Ukrayna savaşı da tam olarak bu nedenlere dayanmaktadır.

Temmuz 1991 yılında Varşova Paktı, 16 Aralık 1991 de de Sovyetler Birliği dağıldı. Sovyetler Birliği hegemonyası altında bulunan 14 ülke bağımsızlıklarını elde ettiler. Varşova pakt dağılınca, bu pakta bağlı ülkeler önce tarafsız ülke konumuna geldiler.

Sovyetler Birliği`ne Verilen Söze Uyulmadı

Kasım 1989 de Berlin’i doğu-batı Berlin olarak ayıran duvar yıkıldı. Böylece Batı ve Doğ Almanya`nın birleşebilme şansı doğmuş oldu. Ancak bu önemli tarihi olaya, başta ABD, Sovyetler Birliği ve de savaş sonrası yenik çıkan Nazi-Almanya’sında savaş galibi olan İngiltere ve Fransa’nındı, iki Almanya`nın birleşmesine yeşil ışık yakmaları gerekiyordu. Bu konuda İngiltere ve Fransa’da bile önemli çekinceler bulunuyordu.

Özellikle de Doğu Almanya`da yüz binin üstünde askeri bulunan Sovyetler Birliği`nin bu birleşmeye evet demesi, belirleyiciydi. Ekonomik olarak bu yıllarda çok zor durumda olan ve iki yıl sonra da dağılan Sovyetler Birliği General Sekreteri (günümüz tanımıyla Devlet Başkanı) Mihail Gorbaçov, Birleşik Almanya`nın tarafsız, bloklar dışı, bir ülke statüsünde olmasını, yani NATO`ya üye olmamasını istiyordu. Doğu Almanya`nın Varşova paktından ayrımasıyla, Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya’nındı Varşova paktından çıka bileceği endişesi vardı. ABD ise birleşik Almanya`nın NATO ülkesi olmasını istiyordu. Ancak ABD Başkanı Oğul Bush, gerekirse Doğu Almanya`ya özel bir statü verilerek, burada NATO silahlarının bulunmaması gibi bir öneride de bulundu.

İki Almanya’nın birleşme sürecine ilişkin olarak Doğu ve Batı Almanya, ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa arasında bir dizi görüşmeler yapıldı. Tartışma konularının başında ise, Birleşik Almanya’nın askeri bloklara konusunda statüsünün ne olacağına ilişkindi. Bu konuyu belirtmem, Sovyetler Birliği ve Rusya için, NATO sorununun büyük önemi olduğuna vurgu yapmam nedeniyledir. Sonuç olarak iki Almanya’nın birleşmesine ve de NATO ülkesi olabilmesine, Almanya’nın ekonomik bakımdan çöküntü halindeki Sovyetlere yapılan büyük finans yardımının önemli rol oynadığını belirtmek gerekir.

Temmuz 1991 de Varşova Paktı ve 16 Aralık 1991 de de Sovyetler Birliği dağıldı. 1999 da önce Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya NATO`ya alındılar. Bunu 2004`te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya und Slovenya, Arnavutluk ve Hırvatistan, 2009, 2017 ve 2020 de de Baltık Denizinden Romanya ve Bulgaristan`a kadar 14 ülkenin NATO`ya üye yapılması süreci izledi. Bilindiği gibi, ABD tarafından Gürcistan`ında NATO`ya alınması konusunda yapılan girişim, Rusya`nın engellemesiyle önlendi.

Rusya bu ülkelerin NATO`ya alınması ve bu ülkelerde ABD atom silahlarının veya füzelerin bulundurulması nedeniyle, kendi ulusal güvenliğinin ciddi bir tehdit altına girdiğini ve bunun kabul edilemez olduğunu sürekli olarak belirti.

Putin’in Söylediklerini Biz Ciddiye Almadık

Putin, Münih’te yapılan „Güvenlik ve Politika” Konferanslarında NATO`nun Rusya sınırına yaklaşmasına vurgu yaparak, Rusya`nın böylece ciddi bir tehdit altına girdiğini, Romanya ve Bulgaristan`a yerleştirilen ABD raketlerinin Rusya`yı hedef aldığını belirtti. Münih konferanslarının organizatörü olan Horst Tetschik, Almanya Birinci Televizyonuna verdiği demeçte, „Putin`in uyarılarını biz ciddiye almadık“ açıklamasında bulundu.

Söylendiğine göre, NATO üyesi olan Doğu Avrupa ülkelerinden yapılabilecek bir atom saldırısının 15 dakika içeresinde Moskova`yı, hatta Ukrayna’nın NATO`ya alınması durumunda ise 5 dakikada vurabileceği belirtilmektedir.

Şimdi son olarak Rusya’nın sınırdaşı olan Ukrayna`nın NATO`ya üye yapılmak istenmesi, bardağı taşıran son olay oldu. Putin, ısrarla Ukrayna`nın NATO`ya alınmayacağına ilişkin ABD ve diğer NATO ülkelerinden güvence istedi.  Putin`e verilen cevap, „Biz bağımsız bir ülkenin NATO veya Avrupa Birliği’ne üye olmasına hayır diyemeyiz“ biçiminde oldu. Oysa Ukrayna`nın böyle bir isteğinin, NATO veya AB tarafından kabul edilmeyeceği güvencesi, Rusya’ya verilebilirdi ve verilmeliydi de. Küba örneği bunun nedenli önemli olduğunun en acık kanıtıdır.

Tam aksine ABD yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, Ukrayna`nın NATO`ya üye olabileceğine vurgu yaparak ve bu konuda diğer NATO ülkelerini de bu söylemde yanlarına alarak, Rusya`yı ve devlet başkanı Putin`i âdeta böyle bir saldırıya teşvik ettiler.

Rusya`nın Ukrayna`ya saldırmasına ve Savaşa hayır diyorum ve bu- nu şiddetle kınıyorum

Rusya’nın komşu ülkesi Ukrayna`ya saldırması ve sayısını henüz bilemediğimiz sivil insanların da yaşamını yitirmesi, asla kabul edilemez bir savaş suçudur. Bir başka ülkeye karşı yapılmakta olan bu savaşı şiddetle kınıyorum.

Ancak ABD`nin kışkırtıcılığını yaptığı bu savaşın oluşum sürecini de yukarda açıklamaya çalıştım. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) uzmanı Peter Wezeman`nin da belirttiği gibi, ABD için silah sanayisi ve silah satımı, “ABD`nin Dış Politikası ve Milli Güvenlik politikasının önemli bir kesimidir.”  ABD tek başına Dünya Silah satımının yüzde 36 sini, Rusya yüzde 21`ini gerçekleştiriyor.

SIPRI raporuna göre 2020 yılında ABD savunmaya 778 milyar, Çin 252 milyar, Hindistan 72,9 milyar, Rusya 61,7 milyar ve İngiltere 59,2 milyar dolar ayırırken bu 5 ülke, küresel savunma harcamalarının yüzde 62’sini gerçekleştirdi.

Rusya`nın Ukrayna`ya saldırısı veya savaş açması, ABD`nin istediğini sağladı. Tüm NATO ülkeleri ABD`nin yanında yer alırken, Milli Savunma giderlerini de artırmaya başladılar. Almanya Askeri harcamalarını hemen 100 milyar dolar artırdığını ve 15 yıldır ortalama olarak Milli Gelirinin yüzde 1,2 sini Milli Savunmaya ayırırken, bundan sonra milli gelirin yüzde 2 sini Milli Savunma Bütçesine ayıracağını açıkladı. Almanya`nın 2020 yılı Milli Geliri 3.806 Bilyon ABD doları olmuştu ve bunun 52,8 Milyarı Milli Savunma Bütçesini oluşturuyordu.

ABD`nin amacı, Avrupa Birliği ve NATO ülkelerini ve de kamu oylarını, her alanda Rusya`ya ve gerektiğinde de Çin`e karşı kendi yanlarında ortak tavır almaya zorlayabilmektir. Bunun şimdilik başarıldığını, Sol Parti dışında, Almanya`daki tüm partilerde ve medyada izlenen tek taraflı politikayla görüyorum ve hayret ediyorum.  Oysa Avrupa ve Dünya da barışın sağlanmasının, Rusya ve Çin olmaksızın gerçekleşemeyeceğini bilmemek, ne büyük yanılgıdır.