Alman Hükümetlerinin Türk Kuruluşlarına Bakışı

(Keine Deutsche Übersetzung)
Almanya` nın bu ülkede 40 yıldır yaşamakta olan göçmenlere ilişkin 'ne geçmişte ve ne de geleceğe yönelik oluşmuş bir politikaları henüz yok. Bırakın böyle bir politikayı veya tasarıyı, bu insanların hangi isimle tanımlanacağını bile biz bilmiyoruz. Bunlara göçmen mi, yabancı mı, misafir işçi mi, azınlık mı, ne diyeceğimize henüz karar vermiş değiliz.'

Bu sözler Berlin Senatosunun 19 yıldır Yabancılardan sorumlu görevlisi bayan Barbara John`a ait. Federal Almanya Ordu Akademisinin 5-6 Eylülde Berlin`de düzenlediği ve benim de konuşmacı olduğum akademik bir seminerde sayın John bu itirafta bulunuyor. Ancak bu tesbit kismen doğrudur. Almanya`nın ‘yabancılar’ konusunda, Almanya`ya ikili anlaşmalarla ‘misafir işçi’ getirmeye başladığı 1955 lerden bu yana, tüm hükümetlerinin şaşmadan izlediği bir politika var. ‘Alman ekonomisisnin gereksinimine uygun olarak yabancı işçi çalıştırma’, poltikası. Bu çizgi doğrultusunda ekonomik sarsıntıların olduğu 1966/67, 1973/74 ve 80 li yıllarda işini kaybeden yüzbinlerce ‘yabancı işçi’, önce çalışma ve sonrada oturma izinleri uzatılmayarak ülkereine geri dönmek zorunda bırakıldı.

Bu poltikanın 90 lı yıllarda uygulanamayışını, yüksek mahkemelerin göçmen işçılerden yana verdikleri karalara borçluyuz. Bağımsız yargı kurumları, oturma izni iki kere (beş yıl) uzatılan göçmenlerin, işsizlik gerekçesiyle oturma sürelerinin sona erdirilemiyeceğine karar vererek, işini kaybedenlerin Almanya`yayı terketme zorunluluğu büyük ölçüde engellendi. Yüksek mahkeme kararlarına karşın, bazı işgüzar idareciler işini kaybeden göçmenleri yine de ülkelerine göndermeyi denemekten vazgeçmiyorlar.

Özetle söylemek gerekirse, yabancılar ve iş yasasında amacı önceden belirlenmiş bir politika var. Bu politika ‘yabancı’ işçilerin ve ailelerinin, Almanya`nın ekonomik ve sosyal çıkarları elverdiği ölçüde burada yaşamalarına izin vermeyi öngörür. Bu nedenle uzmanlar Almanya`nın yabancılar yasasını, ‘yabancılara karşı korunma amacıyla hazılanmış bir yasa’ olarak tanımlarlar.

Büyümekte olan Türk toplumundan çekiniliyor

Yabancılar deyincede Almanya`da akla ilk gelen toplum kuşkusuz ki Türklerdir. Almanyalı Türkler, Alman vatandaşlığına geçenlerle birlikte 3,5 Milyonluk nüfusla, tüm göçmenlerin üçte birini oluşturmaktadırlar. Bir yandan bu büyük sayı, öteyandan Türklerin farklı kültür, din ve aralarındaki anadilde sürdürülen iletişim nedeniyle, asimilasyon politikasına en dirençli toplum olarak görülmeleri, onlara Alman politikasında ve toplumsal yaşamında çok ayrıcalı bir yer veriyor.

Almannya`da çoğu politikacının, uyum içersinde birlikte yaşam anlamına gelen ve kültürel kimliğin korunmasını öngören ‘uyum’ (Entegrasyon) kavramından, Alman toplumunda zamanla kültürel farkların kaybolmasını ve eriyerek ‘Almanlaşma’ anlamına gelen ‘asimilasyonu’ kasdettiği bilinmektedir. Oysa farklı kültürlere toplumda birlikte yaşama ve gelişme hakkının tanınması, çağımızda ülkeler için büyük bir zenginlik olarak görülmektedir. Almanya ne yazık ki bu çağdaş yaklaşımı ve politikayı, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Hükümeti döneminde de henüz benimsemiş gözükmüyor. Zaman zaman bazı hükümet ve siyasiparti yetkilileri Almanya nın çok kültürlülüğünü ister gözükseler de, bunun gerektirdiği politikalar henüz izlenmiyor ve gelecekte de izleneceğe benzemiyor.

Almanya`da adeta partiler üstü bir yaklaşımla, geleceğin Almanyasında sayıları daha da artacak olan Türklerin, ‘azınlık’ istemiyle ortaya çıkmalarından endişe ediliyor. Bilindiği gibi ‘azınlık hakları’ anadilin, dinin ve kültürün diğer ögelerinin devlet desteğiyle ve güvencesiyle korunmasını öngörmektedir. Ancak azınlık olarak kabul edilebilmenin en temel koşulu ülke vatandaşı olmaktır. Son aylarda akademik seminerlerde ve çevrelerde bu konu tartışılmaktadır. Bir süre önce ciddi bir Alman gazetesinin azınlığa ilişkin soruları çok anlamlı olsa gerekir. Oysa bizim gündemimizde Almanya`da eşit haklarla ve eşit uygulama görerek yaşama talebi vardır. Kuşkusuz Türkçenin anadil dersi ve seçmeli yabancı dillerden biri olarak okullarda öğrenilmesi, islam dinbilgisi dersinin okullarda yer alması, azınlık olmaksızın da yaygın bir bıçımde sağlanabilir.

Türk Kuruluşlarına kuşkuyla bakılıyor

Türk Derneklerinden hangisi, hangi kararlılıkla ve bilinçle nasıl bir politika izlemektedir sorusu Federal ve Eyalet Hükümetlerini ve siyasi partilerini, çok yakından ilgilendirmektedir. Belli başlı kuruluşlar hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olunduğu anlaşılmaktadır. İginç olan ‘Anayasayı Koruma Teşkilartı’ raporlarında tehlikeli kuruluş olarak nitelendirilen ve bunedenle de gözetim altında tutulan bazı kuruluşlarla bile, üst düzey yetkilileri normal bir diyalog içersinde gözüküyorlar. Nerdeyse tüm Türk dernekleriyle şu yada bu önem ve yoğunlukta ilişkilerin olduğu anlaşılıyor.

Hükümetin Türk derneklerine yaklaşımını bir örnekle, Almanza T[rk Toplumuna olan tavırla değerlendirmeye calışayım. Bilindiği gibi ‘Almanya Türk Toplumu’ nun Genel Kuruluna Federal Içişleri Bakanı, Bakanlık müsteşarı, Eyalet Başbakanı, siysi parti temsilcileri, parlamenterler katılmakta ve hatta konuşma yaparak görüşlerini ortaya koymaktadırlar. Bu bizim açımızdan sonderece sevindiricidir. Ancak her fırsatta ve her konuda görüşlerimizi açık seçik ortaya koymamıza, kamu oyunda ve medya aracılığıyla tartışmamıza karşın, Almanya Türk Toplumuna bile belli bir kuşkuyla ve mesafeyle bakıldığına tanık olamaktayız. Bizim Federal Almanya`nın demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine ve insan haklarına bağlılığımızdan hiçbir kuşku duyulmadığı bilinmektedir. Bize yaklaşım, izlemekte olduğumuz çağdaş ve Türk toplumunun hak ve çıkarlarını kararlılıkla savunan poltikamızdan kaynaklanmaktadır. Yani özde bizim asimilasyon değil, toplumun herkesiminde eşit haklara dayalı bir uyum politikasını savunmamız, hükümet ve hükümet partileri yetkililerinin bir kısmında onay görmemektedir. Yeni vatandaşlık yasasına yönelik eleştirilerimiz, ivedi olarak ayırımcılığa karşı bir yasa çıkartılması ve kültürel haklara yönelik istemlerimizden ciddi olarak rahatsız olunmaktadır.

Bu nedenledir ki, yeni vatandaşlık zasası Federal parlamentoda tartışılırken yazılı istemimize karşın, görüşlerimiz alınmamıştır. Aynı yanlış politikanın, Göç konusunda oluşturulan Komisyonda da izlendiğine tanık oluyoruz. Ana işi en büyük göçmen toplumunun farklı sorunları ve talepleri üzerinde çalışmak, fikir üretmek ve öneri getirmek olan bir kuruluş olarak Almanya Türk Toplumu`nun görüşü, ‘Göç Komisyonunnun’ oluşumunda sorulmamaktadır. yazılı istemine karşın, Bunun anlamı açıktır: eleştirisel bir yaklaşım içersinde olan kuruluşlara ve temsilcilerine, görüş ve önerileriyle katkıda bulunma olanağı vermemek. Bu anlayış ve yaklaşımın çoğulcu, demokratik, katılımcı ve de ülke yararına olamıyacaği çok açıktır. Almanya`da göçmenlerin yaşamına ilişkin tasarıları görüşmek ve geleceğe yönelik göç konusu hakkında öneriler hazırlamakla görevlendirilmiş bir komisyonda, bu konularda yıllardır calışan, görüş açıklayan ve tartışmalara aktiv olarak katılan Türk ve göçmen kuruluşlarının dışlanması, gerçekte büyük bir skandaldır.

Ne varki Almanya göçmenlerle ilgili olarak bugüne değin bu yanlış politikasını her alanda sürdürmektedir. Federal Hükümetin Yabancılar Görevlisi dahil eyaletlerdeki Yabancılar Görevlilerinin hiçbiri oldum olası bir yabancıya verilmemektedir. Oysa bir ‘Kadınlar Görevlisinin’ bir erkeğe verilebilmesi olası değildir, Almanya`da yeryerinden oynar. Aynı şekilde ‘Özürlüler Görevlisi’ her zaman bir özürlüye, verilmektedir. Yabancılar sözkonusu olunca, bir dizi bahane duyarsınız: efendim Türklerden biri böyle bir göreve gelirse diğer yabancılar neder ? Sanki göreve atanan bir kadın veya özürlü tüm kadınların, ve özürlülerin onayını sağlıyormuş gibi.

Gerçek neden Alman hükümetlerinin Alman kökenli olmayanlara ve özellikle de asimile olmayan göçmenlere güven duymamalarıdır. Bu zaklaşım toplumun diğer kesimlerine de yansımaktadır. Alman futbol takımlarında oynatılmayan Türk oyuncuların, Türkiye`nin en ünlü takımlainda nedenmli başarılı olduklarını ve hata Milli takımda futbol oynadıklarına tanık olmaktayız.

Almanya bu ülkede on yıllardır yaşamakta olan göçmenlere gerekli güveni duymalı ve onları hakettikleri görevlere fark gözetmeksizin layık görmelidir. Aksi halde göçmenlerin Alman toplumuyla kaynaşmaları ve kendilderini bu ülkeyle özdeşleşmeleri olası değildir. Aynı güven ve yaklaşım kuşkusuz ki Türk Kuruluşları içeinde geçerlidir.