Başbakan Erdoğan`ın tartışılan Almanya konuşması

Geçtiğimiz günlerde Almanya’ya gelen ve değişik görüşmelerde bulunan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemleri Almanya kamuoyunda ilginç bir tartışmaya yol açtı.

Ludwigshafen’de 9 insanımızın feci bir yangında yaşamlarını kaybettikleri olay yerine giden ve ardından Köln’de de binlerce Almanyalı Türk’e ‘uyuma evet- asimilasyona hayır!’ sloganıyla seslenen Erdoğan`ın sözleri uzun süren tartışmalara neden oldu. Bununla ilgili olarak, Almanya kamuoyu bir soruya cevap bulmaya çalışıyor: Bu ülkede uzun zamandır yaşayan Türkler’in birçoğu, Erdoğan’ın Ludwigshafen ve Köln’de yaptığı konuşmalara coşkuyla katılırken, aynı coşkuyu neden Almanya Başabakanı Angela Merkel veya Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Maria Böhmer karşısında göstermiyorlar?

Sayın Erdoğan’ın Köln`de yaptığı konuşmada kendine özgü sert bir söylemle ‘Uyuma evet, ancak asimilasyon bir insanlık suçudur’ sözü kamuoyunda yoğunlukla tartışıldı ve büyük eleştiri gördü. Oysa Almanya`da istisnalar bir yana, Hırıstiyan Birlik Partililer de dahil hemen herkes ‘Biz uyum istiyoruz, asimilasyon değil’ diyorlar. Gerçekte çoğu Alman politikacı da yıllardır aynı sloganı kullanmaktadır. Ancak Hırıstiyan Birlik Partilerinden birçok siyasetçi uyum derken gerçekte asimilasyonu kastetmektedirler. Erdoğan`ın ‘asimilasyon insanlık suçudur’ söylemine bu denli tepki gösterilmesi herhalde saklanan bu görüşten kaynaklanmaktadır.

Bu bağlamda Almanya siyasetinde göçmenlerin uyumu konusunda bir çelişki yaşanmaktadır. Bir yandan uyum zirveleri, İslam konferansları ile göçmenlerin ciddiye alındığı yönünde mesaj verilmeye çalışılırken, diğer yandan göçmenler aleyhine yapılan yasal değişikliklerle bu sinyalin aksine uygulamalar sergilenmektedir. Örneğin yeni göç yasasıyla, eşini Türkiye’den getirmek isteyenlere aşılması çok zor engeller getirilmiştir. Almancayı Almanya’da öğrenme yerine, Almanya’ya gelebilmenin önkoşulu olarak Almancanın Türkiye`de öğrenilme zorunluluğu getirilmektedir. Bu zorlaştırıcı koşullar nedeniyle anayasal bir hak olan aile birleşimi de büyük ölçüde engellenmektedir.

Bunun yanı sıra, Almanya’da özellikle göçmen örgütlerin yıllarca gösterdikleri büyük çabalara karşın, çifte vatandaşlık engellenmiştir ve aynı zamanda Alman vatandaşlığına geçmek için koşullar zorlaştırılmıştır. Bunun sonucu olarak Almanya’da hala yaklaşık iki milyon Türk her türlü vatandaşlık hakkından yoksun, toplumsal ve politik açıdan bakıldığında toplumun kenarında bir yaşama itilmiş durumdadır. Alman vatandaşlığı olmayanlara yerel seçim hakkı bile ısrarla verilmemektedir. Bu çelişkili durum, göçmenlerde ister istemez güvensizlik yaratmaktadır.

İç politikanın yanı sıra, birçok Alman politikacı bu tür tartışmaları Türkiye’ye karşı istismar etmektedir. Öyle ki, özellikle bazı CDU-CSU lu politikacılar her fırsatta, olmadık sebeplerden dolayı, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkmaktadırlar. Bunun en son öneğini, CSU Parti Başkanı Erwin Huber, Erdoğan’ın Köln’de yaptığı konuşmayı öne sürerek, Türkiye ile sürdürülen Avrupa Birliği üyelik görüşmelerinin kesilmesini istemektedir. Huber ve benzeri politikacılar, her fırsatta, örneğin Marco olayında da olduğu gibi, Türkiye karşıtı kışkırtmalar yaparak, kendi inanılırlıklarını sarsmaktadırlar.

Almanya burada onyıllardır yaşamakta olan insanları eşit haklarla toplumun içine almamakta direndikçe ve uyum politikasında bu tür çelişkili ve samimi olmayan uygulamalar sürdükçe, Almanya’da yaşayan Türkler ve diğer göçmenlerin büyük bir bölümü, ne yazık ki bu ülkenin değil de, geldikleri ülkenin politikacılarını coşkuyla alkışlamaya devam edecektir. Almanya’nın yabancı statüsünde tuttuğu bu insanlar, vatandaşları olduğu ülkelerle hem hukuksal hem de duygusal bağlarını sürdürmektedirler. Almanya`da ardı kesilmeyen ve Türklerin çoğunlukla yaşadığı evlerde çıkan yangınlar nedeniyle vatandaşı oldukları Türkiye`nin kendilerine sahip çıkması, Türkiye nin en tabii görevi ve yükümlülüğüdür. Bu yaklaşımsa Almanya`nın hoşuna gitmemektedir. Türkiye`nin Almanyalı Türklerden elini çekmesi istenirken, Almanyalılaşmıs bu insanları bağrına basmaması ve onlara hala vatandaşlık haklarını vermemekte diretmesi, temel bir çelişki olarak sürmektedir.

Bunun değişmesi için, göçmen ve Türkiye karşıtı polemikler yaratmak yerine, göçmenlere bu ülkede eşit haklar sağlayan, onlara gerçekten bu ülkede istenildiklerini hissettiren ve yaşatan samimi bir yaklaşım gerekmektedir. Almanya köklü bir politik değişiklikle böyle bir politikayı izlemeye başlarsa ancak, yaklaşık yarım asırdır bu ülkede yaşamakta olan göçmen kökenli insanlar kendilerini buralı, Almanyalı ve Almanya’yı yeni vatanları olarak görebileceklerdir.

Dateien:

due20080220.pdf

dunya.asp.htm