Kıbrıs sorununa kalıcı ve iki toplumun haklarını eşit düzeyde koruyan çözüm istiyoruz

Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, Başbakan Sayın Ferdi Sabit Soyer, Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Sayın Erdil Nami, Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Bu nazik çağrınız için sizlere içten teşekkür ediyorum. Ayrıca bana bu bağlamda konuşma olanağı verildiği için mutluyum.

Avrupa Birliği’nin değişik ülkelerinden milletvekilleri olarak Kuzey Kıbrıs’ta bulunuyoruz. Bu güzel ada ve ülke ne yazık ki ortak bir devlet çatısı altında birleşemedi.

Geldiğimiz ülkelerde ve üyesi olduğumuz partilerde Kıbrıs sorununa ve çözümüne çok farklı bakışların olduğunu biliyorum.

Ne var ki, hepimizin birleşebileceği bazı ortak noktaların olduğuna inanıyorum. Bunların başında taraflara eşit ve adil davranılması geldiği kanısındayım.

Kalıcı ve barışcıl çözüm ancak bu temel ilkeye uyulmasıyla olasıdır. Bu etik politik yaklaşımı her yerde savunabilme hakkına ve cesaretine sahip olduğumuz inancındayım.

Bizler, Kıbrıs halkının gerek Rum gerekse Türk toplumunun kalıcı barışından yanayız.

Bizler, iki toplumun her alanda eşitlik ilkesine dayalı haklarla yaşamasından yanayız.

Siyasi çözümler, varolan gerçekler temelinde sağlanabilir. Onyıllardır varolan gerçek durumdan yola çıkılarak ve her iki toplumun kabul edebileceği bir çözümün bulunması gerekmektedir.

Kıbrıs Türk toplumuna yıllardır eşit davranılmadığı ve haksızlık yapıldığı kanısındayım.

Üstelik bu haksızlık üzerine inşa edilen bir yaklaşımla Avrupa Birliği Türkiye’ye de ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde de aynı şekilde eşit davranmamaktadır. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusuna ilişkin içinde bulunduğu açmazdan da ne yazık ki Türkiye sorumlu tutulmaktadır.

Gelinen bugünkü durumu daha nesnel değerlendirebilmek için izninizle Kıbrıs’ın geçmişine ana üst başlıklarıyla bir göz atmamızda yarar olacağı kanısındayım.

Anlaşmazlığın Nedenleri ve Tarihsel Zemini

• Kıbrıs Adası, 1571’den 1878’ye kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. 19. Yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu çöküş döneminde bulunmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu Büyük Britanya ile birlik oluşturarak Rusya’nın genişleme isteklerine karşı kendini korumak amacıyla, Büyük Britanya’yla ‘Convention of Defensive Alliance’ (Savunma Birliği Anlaşması) imzaladı. Bu tarihten itibaren ada de facto Büyük Britanya tarafından yöneltildi. Fakat ada, hukuken Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kaldı.

• 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu Merkezi Avrupa Devletleri’yle (Müttefik Güçler) birlikte savaşa girince, Kasım 1914’de Büyük Britanya adayı egemenliği altına aldı. 1925’de Kıbrıs, Britanya Kraliyet Sömürgesi oldu.

• 1960’da Kıbrıs bağımsızlığını kazandı. İki toplumun devlet kurumlarında ne şekilde temsil edileceği 1960 Anayasası’nda saptandı. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıslı bir Rum ve yardımcısının da Kıbrıslı bir Türk olması öngörüldü. Büyük Britanya, Yunanistan ve Türkiye, anayasa hükümlerinin çiğnenmesi halinde müdahale hakkına sahip garantör güç oldular.

• Kıbrıs’ın Cumhuriyet olarak bağımsızlığı 1960 anayasasına dayanmaktaydı. Bu anayasa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemen bir devlet olarak tanınmasının temelini oluşturuyordu. Bu anayasa, her iki halk grubunun eşitliğini elde tutacak ve bu halk gruplarından birine karşı bir politika oluşamamasını sağlayacaktı.

• 1963 Yılında Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak, Kıbrıslı Türklerin eşitliğinin kaldırılması ve kendilerine yalnızca bir azınlık statüsü tanınması şeklinde bir anayasa değişikliği yapma amacını güttü. Bu, Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilmedi. Çünkü böyle bir anayasa değişikliği, üç yıl önce uygulamaya konulan anayasayı ve ortak bir devletin legitimasyonunu geçersiz kılacak ve Kıbrıslı Türklerin ortak olarak kararlara katılma haklarını ortadan kaldıracaktı.

• Kıbrıs Rum Bölgesi’nde, Türk köylerine saldıran ve sivilleri de öldüren terörist örgüt EOKA kuruldu. EOKA’nın amacı, adanın Yunanistan’a katılması anlamına gelen ENOSIS’i gerçekleştirmekti. • 1967 Yılında Yunanistan’da askeri bir darbeyle hükümet düşürüldü. Daha sonra Yunanistan’daki Cuntacılar 15 Temmuz 1974’de Makarios’a karşı bir darbeyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak istediler. Yunanistan Askeri Cuntası, dış politikalarının önceliğini milli amaç ENOSIS’in oluşturduğunu açıkladı.

• Bu darbeden sonra Türkiye Büyük Britanya’yı, adanın anayasal düzenini yeni-den sağlamak amacıyla garantör güçler olarak birlikte müdahele etmeye çağırdı. Büyük Britanya bunu reddetti ve hatta Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte darbenin Güvenlik Konseyi tarafından kınanmasını engelledi. Darbeden beş gün sonra 20 Temmuz 1974’de Türk Birlikleri Kıbrıs’ın kuzey sahiline çıkartma yaptılar ve çoğunlukla Kıbrıslı Türklerin yaşadığı adanın kuzey kesimini işgal ettiler.

• Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı bu müdahele sonunda Atina’daki Cunta 23 Temmuz’da devrildi ve iktidar sivillere devredildi. Yunanistan’daki Cuntacıların devrilmesiyle arkasındaki desteği kaybeden Nicos Sampson, hemen aynı gün yenilgiyi kabul etti.

• Bir dizi girişime karşın Kıbrıs sorunu çüzülemedi. 15 Kasım 1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu, fakat şimdiye kadar yalnızca Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanındı.

Avrupa Birliği’nin yanlış kararları çözümsüzlüğe yol açtı

• 1999’da AB Devlet ve Hükümet Başkanları’nın Helsinki’de yaptıkları zirve toplantısında Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlaması konusunda Kıbrıs sorununun bir kriter olarak konulması istendi, zamanın Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, bunu protesto ederek zirve toplantısını terkettiler. Türkiye, Kıbrıs sorununun Kopenhag Kriterlerinin yanında ek bir kriter olarak kabul edilemeyeceğini açıkca ortaya koydu.

Bunun üzerine Avrupa Birliği’nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Günther Verheugen ve Xavier Solana Ankara’ya gelerek, o zamanki AB Dönem Başkanı Paavo Lipponen’in bir mektubunu şahsen Ecevit’e verdiler. Bu mektupta Türkiye’ye Kıbrıs’ın üyelik konusunda ek bir kriter olmadığına dair teminat veriliyordu, Kıbrıs’ın söz konusu edilmesinin yalnızca politik diyaloğa ilişkin olduğu belirtili-yordu (Lipponen’in Başbakan Ecevit’e gönderdiği 10.12.1999 tarihli mektup).

• Yıllar süren çabalar sonunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan’ın öncülüğünde hem Kıbrıslı Rum ve hem de Kıbrıslı Türklerin temsilcileriyle bir anlaşmaya varıldı. Avrupa Birliği tarafından da desteklenen ve ‘Annan Planı’ olarak adlandırılan Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini öngören bu plan, 24 Nisan 2004’de yapılan bir halk oylamasında Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edildiği halde, Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildi.

• AB ve Türkiye arasındaki görüşmeler sürecinde Türkiye’nin ısrarı ve adanın Türk kesimindeki olumlu oylama sonucu nedeniyle Türkiye’ye, Kuzey Kıbrıs’la doğrudan ticari ilişkilere girilerek bu bölgenin izolasyonunun sona erdirileceğine yönelik teminat verildi.

‘Kıbrıs Türk Toplumu, Avrupa Birliği içinde bir gelecek arzu ettiğini açıkca belirtti. Konsey, Kıbrıs Türk Toplumu’nun izolasyonunu sona erdirmeye ve Kıbrıs Türk Topluluğu’nun ekonomik gelişmesini destekleyerek Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini sağlamaya kararlıdır.’ (Avrupa Birliği Konseyi Kararları, 26 Nisan 2004, Luxemburg)

• Ancak bu kararın uygulanması, 1 Mayıs 2004’de Avrupa Birliği üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vetosuyla engellenmektedir.

• Türkiye’ye AB’nin verdiği iki güvence vardı:- Kıbrıs konusu üyelik sürecinde yeni bir kriter olmayacak ve – Kuzey Kıbrıs ile doğrudan ticari ve ekonomik ilişkilere geçilerek, Kuzey Kıbrıs’ın izolasyonu son bulacak. Gerekli finans yardımı sağlanacak.

• Türkiye, Ankara protokolünü, yani hava ve deniz limanlarını Güney Kıbrıs’a açmayı, Kuzey Kıbrıs’a uygulanan embargonun kaldırılması koşuluna bağladı. Ne var ki AB, Türkiye’yi Ankara ek protokolünün gereğini Güney Kıbrıs’a ilişkin yapmamakla suçluyor. Avrupa Birliği, Kuzey Kıbrıs ile doğrudan ticari ilişkilerle, Ankara gümrük anlaşması ek protokolü arasında bağlantı kurulmasını istemiyor. Burada Türkiye’ye bariz bir haksızlık yapıldığı çok açıktır.

• Henüz birleşmemiş bir Kıbrıs’ın birliğe alınmasıyla AB, kendi ilkelerine ters düşmüştür. Bir ülkenin birliğe üye olma olgunluğuna erişmis sayılması için, birliğe girmeden önce iç anlaşmazlıklarını çözmüş olması gerekir. Buna göre Kıbrıs’ın, iç sorununun çözülmesinden sonra üye olması, yada her iki kesimin aynı anda Avrupa Birliği’ne üye olarak alınması gerekirdi – şu andaki haliyle asla.

• Türkiye’nin üyelik görüşmeleri sürecinde ve Kıbrıs konusunda Avrupa Birliği’nden gördüğü eşit olmayan davranış, Türk halkında AB üyeliği konusunda artmakta olan bir karşı tavra yol açmaktadır. Bu gelişmenin ciddiye alınması gerekir. Çünkü böyle bir gelişme geniş kitlelerde siyasi açıdan başka bir yöne yönelmeye, milliyetçiliğin artmasına ve kökten dinciliğe yol açabilir.

• Bu gelişme politik düzeye de yansımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin altı eski Dışişleri Bakanı, bu durumda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik görüşmelerine, Kıbrıs sorunu çözülünceye değin ara vermesi yolunda bir pozisyonu birlikte savunmaktadırlar. (Milliyet, 09.11.2006).

Dateien:

konusma_kibris_31_03_2007.pdf