Amerika’nın En Başarılı Olduğu Yer Türkiye mi?

Cumhuriyet 13.12.2010
BIÇAK SIRTI

EROL MANİSALI

Amerika’nın En Başarılı Olduğu Yer Türkiye mi?

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada en başarılı olduğu ülke Türkiye’dir dersek yanlış olmaz.
Bu sonuçta, ABD’nin kullandığı araçlar kadar, Türkiye’nin (ve Osmanlı’nın) yakın tarihteki iç dinamikleri de etkili oldu.
ABD ve Avrupa Türkiye’yi (ve Osmanlı’yı) hep “öteki” olarak görmesine karşın Türkiye ve Osmanlı’daki elit ve diğer etkili çevreler “aidiyet olarak, Batı’yı büyük ölçüde benimsemişlerdir”.
Burada Türkiye, “Japonya’nın Batılılaşmasına benzer özellikler gösteriyor”; ancak Japonya’nın, Osmanlı benzeri bir geçmişe sahip olmaması ve coğrafi olarak Avrupa’nın çok uzağında kalması, son 200 yıl içindeki temas, iletişim ve etkileşimin sonuçlarını değiştirmiştir.
Ayrıca Japonya’nın kıta dışı bir adalar ülkesi olması ve sosyal olarak Türkiye’den oldukça farklı özellikler göstermesi, onu bizden ayıran sonuçlar doğurmuştur. Son yarım yüzyılda Türkiye’nin ve Japonya’nın Batılılaşmaları konusunda yapılan karşılaştırmalı araştırma ve yayınlar bize bu gerçeği gösterir.
Amerikan başarısının nedenleri
Amerika’dan (ve Batı’dan) kaynaklanan nedenler ile Türkiye’den kaynaklanan nedenlerin ayrı ayrı incelenmele rinde yarar vardır.

Önce Amerika’nın kullandığı araçlara bakalım:

– ABD İkinci Dünya Savaşı sonrasında asker ve bürokrasi ile “çok yakın ve iç içe hale gelmiştir”. 1946’dan itibaren Ankara ile Washington arasında yapılan ikili anlaşmalar incelendiğinde bunlar açık olarak görülür.

– Türkiye’nin 50’lerin başında NATO’ya dahil edilmesi önemli bir köşe taşı oldu. Güvenlik alanında Türkiye, “Amerika’nın bölgesel politikalarının bir parçası haline getirildi”. Soğuk savaş döneminde Türkiye, siyahla beyaz gibi, karşıt bir konuma sokuldu. Kıbrıs’ta 1963, 1964 olayları ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile Ege’de Yunanistan’ın Ankara’ya yüklenmeye başlaması, Türkiye’de bazı tepkiler doğurmasına rağmen, “ülkenin genel gidişini etkilemedi”.

– Türkiye’nin 1950’li yıllardan itibaren, “küresel kapitalist sürece tek yanlı bir biçimde sokulmaya başlanması”, iş çevrelerimiz ile Batı arasında “hem ağlarım hem gideri m” örneğinde olduğu gibi, çelişkili ve ilginç bir ortaklık ve beraberlik yarattı.
Özal döneminde Türk filmcileri, Fransa’nın yaptığını yapmak istediler; Hollywood tekeline karşı bir oran (sınırlama) koyma önerisini getirdiler. Ama ABD, “Ben de tekstile ambargo koyarım” dedi ve Turgut Özal geri adım atmak zorunda bırakıldı. Bu örnek benzeri olaylar, pek çok alanda geçerli oldu.

– ABD dini ve İslami çevrelerle de çok yakın ilişkiler içine girdi. İslamcı siyasi çevreler, tarikat ve cemaat ileri gelenleriyle, “ordu, bürokrasi ve iş çevrelerinde olduğu gibi”, yakın dirsek temasında oldular. Soğuk savaş sonrası Amerika’nın başarısında belki de en etkili faktör bu olmuştur.

– Amerika, elit çevreler ve eğitim çevreleri ile de bütünleşmiş duruma geldi. Bugün ABD’de 45 bin Türk öğrenci okumaktadır.
Türkiye’den kaynaklanan nedenler
Amerika’nın Türkiye’deki başarısında Türkiye’den kaynaklanan önemli neden ler vardır:

– Türkiye’de katılımcı demokrasinin önünün 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ile kesilmesi ve biçimsel demokrasinin öne çıkarılması, Türkiye’nin edilgen duruma getirilmesinde etkili oldu.

– Örgütlü (katılımcı) demokrasi olmayınca siyasette, iktisatta, kültürde, eğitimde ve güvenlikte makro toplumsal ve ulusal maksimizasyona yönelik politikalar üretilemez, uygulamalar yapılamaz hale geldi.
Çiftçi, sanayici, işçi, profesör, esnaf, gazeteci tek başına sistemle karşı karşıya bırakıldı. Ortak çıkarlar yönünde örgütlenmeye gidilemedi.
Türkiye’nin Ortadoğu coğrafyasında bulunması da faktörlerden biridir. Küresel (ve dışsal) faktörlerin etkisi çok yüksekti. Siyasette, iktisatta, kültürde, güvenlikte bu dışsal öğelerle uğraşmak, adeta imkânsız hale sokuldu.

– Siyasal partiler bu ortama uyum sağlayarak yollarını çizmeye başladılar.

– Sivil toplum örgütleri, “tek yanlı küreselleşmenin parçaları haline geldiler” .

– Şirketler, üniversiteler bu düzene edilgen bir biçimde ayak uydurdular.

– En büyük sıkıntı ve çelişkiyi ise İslami ve dini çevreler yaşamaya başladılar; şirketler ve sivil toplum örgütleri gibi “küresel sistemin bağımlı unsurları” olmaya başladılar.
Ancak bu nesnel yapılanma, onların öznel (ve özel) nitelikleri ile çelişti. Mikro-makro örtüşmesi dinde (ve inançta) mutlaka sağlanmak zorunda. Ama şirkette böyle olmayabilir; küresel sistemin parçası haline gelerek de bir firma kârını arttırabilir. Ancak inanç dünyasında gerçek Müslümanlar için bu imkânsızdır. Türkiye’nin iç dinamikleri ile ABD’nin bölge politikası bütünleştirildi.
Latin Amerika, Asya ve Afrika’da istediği başarıyı elde edemeyen Amerika, Türkiye’de hedeflerine büyük ölçüde ulaşmış bulunuyor. İslami kesim, sosyal demokratlar, sağ ve liberaller üzerindeki etki ve denetimi çok yüksektir. İstisnalar, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1996’da Erbakan’ın başbakan olduğ u kısa dönem sırasında ortaya çıktı.
NATO’dan eğitime, sivil toplum örgütlerinden siyasal partilere kadar bunun somut örneklerini bugün yaşamaktayız. Son WikiLeaks malzemeleri de bu gerçeği kanıtlamıyor mu?