CHP`ye Öneriler – Aydınlık Gazetesi

CHP`ye Öneriler

Türkiye, artık daha fazla zaman kaybı olmaksızın AKP yönetiminden ve AKP yi yöneten Erdoğan tahakkümünden kurtulmalıdır. 7 Haziran seçimlerinde bu olanak büyük ölçüde doğmuştu. Bahçeli`nin anlaşılmasi gerçekten güç yaklaşımı, CHP ile hükümet kurulabilme olabilirliğini yok etti. Erdoğan`ın AKP/CHP veya AKP/MHP koalisyon hükümetini bile engelleyeceği görülüyordu. Erdoğan yargı önüne çıkmamak ve kamuoyu önünde hesap vermemk için, her yolu denemeye kararlı olduğunu bir kere daha kanıtladı. Partisini tutsaği haline getiren böyle bir liderin, ülkeye verdıği çok yönlü zararlar açıkca görülmektedir.

Eski Dışişleri Bakanı Cavuşoğlu, Suriye`deki terör örgütlerine geönerilen silahlarin PKK nın eleine geçtiğini doğruluyor. Cumhurbaşkani kimliğiyle Erdoğan, PKK`nın cözüm sürecini, silah yığınagı süreci olarak kullandığını söylüyor. Daha Oslo görüşmelerinde MİT, internet sayfalarında herkesin okuyacagı görüşme tutanaklarında PKK`ya ”Biliyoruz metropolleri de patlayicilarla da doldurdunuz” diyor ve buna kayıtsız kalınıyor. Son iki ayda yollara döşenen bu patlayıcılar gün be gün askerlerin, polislerin ve sivin insanların ölümüne neden oluyor. PKK`nın tırmandırdığı terör sonucu, bu durum yine PKK`nin izlediği strateji sonucu giderek, Türk-Kürt çatışması ve toplumun ayrışması riskini artırıyor. Türk toplumu büyük bir gerginlik ortamına sokuldu, iç barışda artan bir tehlike yaşanmaktadır.

Yanlışlıği her gün kanıtlandığı halde, sürdürülen Suriye politikası nedeniyle, 1300km güney sınırımızda güvenlik kalmıyor. Canlarını koruyabilmek için ülkesini terketmek zorunda kalan 4 miloyu aşkın Suriye`liden 2 milyonu, Türkiye`nin dört bir yanında perişan oluyor. Erdoğan ve AKP hala bağnazca Esad`ın düşürülmesi yanlış politikalarında israr ediyor.

Türkiye ekonomisi AKP döneminin en zor günlerini yaşıyor. TL dolar ve Avro karşısıla hızla değer kaybediyor.  İşsizlik ve yoksulluk artıyor, gelir dağılımında görülmemiş bir adaletsizlik yaşanıyor. Cağdışı bir eğitim sistemi, Türkiye`nin geleceğini tehlikeye sokuyor. İşte kısaca özetlediğim bu ortamda Türkiye 1 Kaşım seçimlerine gidiyor.

CHP`NIN SORUMLULUĞU

Ana muhalefet Partisi olarak CHP, bu seçimlerden hükümeti kurmaya aday olmalıdır ve buna uygun bir strateji izlemelidir. Atatürk`ün kuduğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP’nin kimliği,  anayasanın ilk üç maddesinde yer almakta ve bu maddelerin değiştirilemeyeceği dördüncü maddede güvence altına alınmaktadır. CHP gurur duyacağı bu tarihine kararlılıkla sahip çıkmalı ve sosyal demokrat bir parti olarak da, Türkiye Cumhuriyeti’nin en belirgin ve değişmez niteliği olan „… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti“ ni tam anlamıyla yaşama geçirebileceği parti ve seçim programını seçmene, onların  anlayacaği açıklıkla anlatabilmelidir.

CHP, ulusalcı denen ve Türkiye Cumhuriyeti`nin ve CHP`nin kuruluş felsefesine bağıl CHP`li kesimi yeniden kucaklamak zorundadır. Bunun aksine izlenen politikaların, son seçimlerde de görüldüğü gibi, başarili olmadıği ve olamiyacaği kanıtlanmıştır. CHP`nin sağa açılarak seçimlerde istenen başarıyı sağlama şansı yoktur. Bu yolu deneyen Sosyan Demokrat Partiler, Almanya`da, İngiltere`de, Isveç`de, Hollanda ve Danimarka`da büyük oy kaybına uğramışlardır. CHP hem kendi seçim deneyimlerinden ve hemde bu partilerin deneyimlerinden gerekli dersi çıkarmalıdır.

Kendi şehrinde bile seçilemiyecek olan, “Kefere Atatürk” ve „Ulus devlet miadını doldurdu“ söylemleriyle tanınan Bekaroğlu gibilerin partiye hiçbir getirisi olmayacaği, aksine oy kaybına neden olacağı görülmektedir.

CHP DINAMIK KESIMLERLE SEÇIM İTTIFAKINA GITMELIDIR!

Ne yazık ki CHP, GezI/Taksim direnişine katılan milyonlarca genci gerçek anlamda parti içi demokrasiyi sağlayarak ve bu gençlerle samimi bir diyaloğa girerek, onları kucaklamayı ve kapılarını bu dinamik insanlara açmayı başaramadı. Bu kucaklaşma ve kaynaşma göstermelik “buryursun gelsinler” demekle olmaz.

Şimdi bu yanlışdan ders çıkartılarak, 1 Kasım seçimlerinde Vatan Partisi, Gezi/Taksim direniş hareketi, DSP, Yurt Partisi ile seçim ittifakına gidilmelidr. Özellikle Vatan Partisi`nin sonderece çalışkan parti birimleri, yayın organları ve aktif gençleri, CHP`nin oylarının artırılmasında, inanıyorum ki büyük katkı sağlacyacaktır. Vatan Partisi`nin seçm barajı nedeniyle aldığı oylar, ölçü olmamalıdır. Bu inancımı Gezi/Taksim hareketinin kazanılması bakımından da belirtmek isterim. CHP`nin, yukarda özetlenen Türkiye koşulları nedeniyle, toplumun en dinamik kesimlerini görmemezlikten gelme lüksü olmadığı inancındayım.

CHP`nin ayrıca Abdullatif Şener gibi toplumda saygınlığı olan ve  Türkiye`de yolsuzluklara karşı ve demokrasi, hukuk devleti için kararalılıkla çalışan kişileri kazanması da partiye önemli katkı sağlıyabilecektir.

 

Hakkı Keskin                                                                                                  7.5.2015

Vatan Partisine Üye oldum, Çünkü!

Cumhuriyet Halk Partisi`ne  20 yıl önce üye oldum. Atatürk`ün kurduğu CHP’nin altı oku; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini tanımlayan ve bağlı kalınması gereken temel ilkeleridir. Devrimcilik ilkesi, toplumsal gereksinimlere göre, ancak bu ilkelerin özüne bağlı kalarak, ülkede yeni atılımlar ve köklü değişimleri yapmayı hedefler. Buna en güzel örnek, Devletçiliğin, ülkenin daha hızla kalkınabilmesi için, devlet yatırımlarına özel sektör girişimciliğini ekleyerek, 1928’lerden sonra karma ekonomiye geçilmesidir. Karşıtları tarafından sıkça eleştirilen Milliyetçilik ilkesi ise, ulusal devleti ve milleti simgeleyen, T.C. vatandaşı herkesi, vatandaşlık şemsiyesi altında “Türk gören ve Türk Milletinden kabul eden“, ancak şoven ve ırkçı milliyetçiliği reddeden bir anlayıştır. Laiklik ilkesi ise, dinin, siyaset, ticari, ekonomik çıkarlar ve farklı inanç gurupları arasında istismar edilmesini önlemeyi hedef alan, son derece önemli bir ilkedir. Türkiye’de akla dayalı özgür düşüncenin, birlikteliğin ve barışın çimentosudur.

“YENİ CHP” GİDEREK BU İLKELERDEN UZAKLAŞIYOR

Sayın Deniz Baykal bir kumpas sonuncu CHP genel başkanlığından uzaklaştırıldı. Sonrasında yukarıdaki felsefeye bağlı kadrolar parti yönetimi ve milletvekili olabilmelerinden büyük ölçüde uzaklaştırıldı. Parti yeniden dizayn edildi.

“Kefere Atatürk” diyen Bekaroğlu partide ikinci adam konumuna getirildi. Bu kişi „Ulus devlet miadını doldurdu“ diyerek, CHP’nin kararlılıkla savunması gerek bir ilkeye karşı tavır aldı. Ulus devlet karşıtlığı, öteden beri, PKK’nın temel görüşüdür. CHP genel başkanı yeni yardımcısı Bekaroğlu’nu uyararak, Ulus Devletin CHP’nin temel ilkesi olduğunu açıklayacak mı diye özenle bekledim. Ses yok.

Başbakan AKP’nin Seçim Bildirgesini açıklarken, yeni anayasada “hiç bir etnik ve dini inanca atıfta bulunulmayacağını“ deklere etti. Bu açıkça “Türk Milleti” ve “Türk” isminin, PKK’nın istekleri doğrultusunda anayasadan çıkartılmasını öngören bir açıklamadır. Son derece önemli bu konuda da CHP genel başkanından nedense yine bir açıklama yapılmadı. Oysa tüm ülke anayasalarında, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Rusya, Çin ve ABD, örneklerinde olduğu gibi, tabii ki bu ülkelerin ulus isimlerine bir çok maddede vurgu yapılır. Kendi ulusunun ismini kullanmaktan kaçınan sadece Erdoğan ve Davutoğlu’dur. Onlar konuşmalarında  Türk kelimesi olmaksızın “millet“ den söz ederler.

CHP’nin bir diğer Genel Başkan yardımcısı Tanrıkulu “Kürt açılımı” konusunda yaptığı açıklamalarda, HDP’den farklı bir tavır sergilemiyor. Hatta CHP’nin bu partiyle koalisyon yapabileceğini bile belirtiyor.

 

 

Ermeni Soykırım iddialarına ilişkin Papa, Avrupa Parlamentosu, Putin ve Almanya Cumhurbaşkanının karar ve açıklamalarına, CHP genel başkanından tepki gelmiyor. Hatta “adaylığımın Ermeni Soykırımının 100. Yılına  gelmesinin simgesel önemi var“ diyen Ermeni kökenli bayan Doğan, İstanbul`dan aday gösteriliyor.

Ege denizi kıyılarında Türkiye’ye ait 152 ada, adacık ve kaya Yunanistan tarafından işgal ediliyor. Konu basında yankılanıyor, Vatan Partisi Kuşadası’nda kitlesel eylem yapıyor, CHP bu ulusal konu da da suskun kalıyor.

İŞTE BU NEDENLE VATAN PARTİSİNDEYİM

CHP kendi ilkelerinden ve Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden; gün be gün uzaklaşırken, Vatan Patisi büyük bir kararlılık ve özgüvenle Mustafa Kemal Atatürk`e, onun rotasına, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve hatta CHP’nin altı okta belirtilen ilkelerine sahip çıkıyor. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve tüm emekçilerin haklarını inançla, ödünsüz ve özgüvenle savunuyor. İşte bu nedenle, uzun bir sorgulama sürecinden sonra, Vatan Partisine üye olmaya karar verdim. Atatürk’ün; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır“ tümcesi, inanıyorum ki bu doğru kararımda bana ışık tuttu.

 

 

 

 

Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci                                                         23.8.2014

CHP ve Sosyal Demokrat Program

CHP kuruluş felsefesine bağlı kalarak ve sosyal demokrat parti programıyla seçmenlerin belleğinde ayırt edici iz bırakabilmelidir. Emeğiyle geçinen geniş halk kitlelerinin en güncel ve can alıcı sorunları partinin ana görevi olmalı, çağdaş eğitim ve sağlık sistemi, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, sosyal devlet, toplumsal barış ve ulusal çıkarlar özenle, kararlılıkla ve çözüm önerileriyle gün be gün işlenmelidir.

CHP’nin kuruluş felsefesi, mevcut anayasanın ilk üç maddesinde de yer almakta ve bu maddelerin değiştirilemeyeceği dördüncü maddede güvence altına alınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP’nin kimliği,  anayasanın bu maddelerinde özenle belirtilmektedir. CHP gurur duyacağı bu tarihine kararlılıkla sahip çıkmalı ve bu kimliğiyle tanınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin en belirgin ve değişmez niteliği „… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti“ oluşudur.

CHP yönetimi son derece doğru olarak önemle AKP hükümetinin demokrasi ve hukuk devleti ihlallerine vurgu yaparken, ne yazık ki kendi Sosyal Devlet olgusunu büyük ölçüde ihmal etmektedir. Oysa Sosyal Demokrat bir parti olan CHP’nin, aynı kararlılık ve önemle anayasanın da emri olan Sosyal Devlet ilkesi ve programını işlemesi gerekmektedir.

Kanımca CHP’nin kimliği olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve anayasanın vazgeçilemezi, değiştirilemez ilk üç maddesi herkesçe bilinmelidir. CHP’nin programı nedir ve neyi değiştirecektir sorulduğunda Sosyal Demokrasi ve Sosyal Devlet programı her seçmenin belleğine işlenmelidir. Eski CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit bunu: „Ne ezilen ne ezen, insanca halkça bir düzen“ olarak bu güzel cümlede özetlemişti. CHP tam da bu tümceyi içselleştirmeli ve tüm seçmenlerine sürekli olarak anlatmalıdır. CHP Ecevit`in bu cümlesini bir reklam spotu olarak da sürekli kullanmalıdır.

Sosyal Demokrasinin Temel ilkesi olan Sosyal Devlet nedir?

Sosyal Devlet, her kişiye insanca, insan onuruna uygun olarak yaşayabilmeyi sağlayan ve bunu yasalarla ve gerekli önlemlerle güvence altına alan, toplumda sosyal adaleti ve sosyal barışı sağlayan devlettir. Her kişiye yeterli düzeyde  sosyal güvence sağlayarak, söz konusu olabilecek risklere karşı gerekli sosyal güvenlik önlemlerini sağlayan devlettir. Toplumda işsiz, fakir, kimsesiz ve zayıf olanları Sosyal Adalet ilkesinin gereği olarak korumak, onlara da insan onuruna yaraşır yaşam koşullarını yasal güvence ve devlet olanaklarıyla sağlamakla görevlidir Sosyal Devlet. AKP’nin seçmenlerden oy alma amacıyla dul kadına, yaşlı ve gelirsiz kişilere, engelli çocuklarına bakanlara sağladığı parasal olanakları, CHP’nin Sosyal devletin gereği olarak yasal güvencelerle fazlasıyla sağlayacağı, seçmenin  anlayacağı berraklıkla anlatılabilmelidir. Bu yeterince yapılmamaktadır.

Sosyal Devlet, toplumda Sosyal adalet ilkesine önem verir ve bunun için özellikle adil vergi sistemiyle ve dolaylı vergi payını minimize ederek alt gelir guruplarını korur.  Oysa Türkiye`de zengine de fakire de ayni oranda yansıyan dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin neredeyse yarısını oluşturmaktadır. Türkiye`de AB ülkelerine kıyasla son derece adil olamayan bir vergi sistemi özellikle AKP döneminde giderek daha da artarak, üst-alt gelir gurupları arasında derin bir uçurum oluşmuştur. CHP bu konunun gündemde tutulmasını büyük ölçüde ihmal etmektedir.

Sosyal Devletin asla vazgeçmemesi gereken temel ilkeleri: kaliteli eğitimin, kaliteli sağlık sisteminin, kolay ulaşımın ve altyapı hizmetlerinin gereğince yerine getirilmesidir.

Sosyal devletin en önemli görevlerinden biri de eğitimde şans eşitliğinin sağlanmasıdır. Eğitimin ilk okuldan üniversite bitirilinceye değin devletin temel görevleri arasında ve parasız olması gerekir. Oysa AKP son derece planlı olarak eğitimi de özelleştirmeye ve paralı eğitime dönüştürmeye ağırlık vermektedir. Devlet okulları çok yönlü ihmal edilmekte olduğundan anne ve babalar çocuklarını daha iyi eğitim için özel okullara göndermeye zorlanmaktadırlar. CHP bu konuya daha çok önem vererek eğilmelidir.

Sosyal Devletin ana görevi, halkın en önemli sorunları arasında bulunan işsizliğin adım adım giderilmesi, işsizlik ve hastalık süresince de işsizlik ve hastalık parasının ödemesidir. Kapitalist sistemde çalışanların haklarının en önemli güvencesi, onların gerçek anlamdaki sendikalarıdır. AKP gayet planlı olarak sendikal hakları tırpanlamış ve sendikaların gücünü minimize etmiştir. CHP gerçek anlamda sendikal hakları savunarak, sendikalarla birlikte bu konulara önemle ve sürekli olarak eğilmelidir. Sosyal Demokrat Parti olarak CHP gerçek sendikalarla sıkı bir dayanışma ve işbirliği içersinde olmalıdır.

CHP gençliği kazanmak zorundadır

Ne yazık ki CHP, Gezi direnişine katılan milyonlarca genci gerçek anlamda parti içi demokrasiyi sağlayarak kucaklamayı ve kapılarını bu gençlere açmayı başaramadı. Kendi partisinde demokrasiyi sağlayamayan yöneticilerin, bunu ülkede sağlama söylemleri inandırıcı olmamaktadır. Öte yandan Batı Avrupa ülkelerindeki Sosyal Demokratlar, Schröder/Blair ile başlayan sağa kayarak oy toplama stratejisiyle büyük yenilgiler yaşıyorlar. CHP asla aynı hatayı yapmamalı, tam aksine Sosyal Demokrat programıyla seçmenleri kazanmaya çalışmalıdır.

AKP’nin aksine, CHP özellikle alternatif  enerji politikalarına, güneş ve rüzgar enerjisine, büyük öncelik vereceğini, böylece de Türkiye’nin dışa bağımlı ve dış ticaret açığının temel nedeni olan petrol ve gaz ithalatını büyük ölçüde azaltacağını önemle işlemelidir.

Yasaları hiçe sayarak sit alanlarını, çevreyi ve doğayı yandaşlarına rant amaçlı kullandıran AKP’nin aksine, CHP’nin bu alanları büyük bir özenle koruyacağını gereğince halka anlatmalıdır. Yeni yasalarla zeytinlikleri bile imara açmayı öngören AKP`ye, CHP yüz binlerce zeytin üreticisinin yanında yer alarak ve onlarla çok yönlü protestolara da girerek tavır almalıdır.

20 Ağustos 2014 tarihinde bu sayfada yayınlanan „Temel Sorun Parti İçi Demokrasi“ yazımda, milletvekili adayları konusunda genel başkanlığa yüzde 10-15’lik bir kontenjan tanınmasını belirttim. Bu orandaki bir kontenjanı CHP’nin 130 milletvekiline orantılı olarak önerdim. 550 milletvekiline göre hesaplanacaksa bu kontenjanın en fazla yüzde 5 olması gerekir ki bu da 27 milletvekili yapar. Bu sayı istenen özel nitelikli kişilerin seçilebilmeleri için son derece yeterlidir. Ayrıca parti içi demokrasinin gereği kurultay delegelerinin her kurultaydan iki hafta önce seçilmeleri ve yenilenmeleri gerekmektedir.

 

 

Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci                                                             2.8.2013

CHP`nin Gezi/ Taksim Direnişinden Alması Gereken Dersler

Gezi Parkı ve Taksim direnişiyle başlayan, haftalardır süren, milyonlarca insanın katıldığı ve ülkenin dört bir yanına yayılan direniş hareketi, Türkiye`nin gündemini belirleyen olay oldu. Başbakanın ve kontrolündeki AKP`nin, özgürlükleri, demokrasi ve hukuk devleti kurallarını çiğneyen  diktacı yönetimine, „artık yeter diyen“ bir başkaldırış hareketidir bu. Türkiye demokrasisi için yeni bir başlangıçtir bu gelişme.

Bu geniş toplumsal katılımlı protesto hareketini siyasi partilerin çok iyi incelemeleri ve bundan Türkiye demokrasisi için gerekli dersleri çıkartmaları gerekir. AKP’nin gösteri yapma hakkını kullanan gençlere uygulanan baskılar gösteriyorki, hükümetin ders alması bir yana, tam aksine daha baskıcı, daha diktacı, daha antidemokratik ve öç alma politikası izlediği açıkça kanıtlandı. Bu baskı ve korkutma mantığı giderek adeta bir hastalık boyutu kazandı. O kadarki Dünyanın en saygın gazetelerinden biri olan Times`de, Dünyaca saygınlığı olan bilim insanları ve Oscar ödülü sahibi sanatçıların, Gezi Parkı ve Taksim`de uygulanan baskıları eleştiren ilanları nedeniyle, başbakan ilanda ismi geçenlere saldırmakta ve gazete aleyhine dava açacağını söylemektedir. İngiltere`yi Türkiye sanan başbakan, demokratik ülkelerde basın ve fikir özgürlüğünün en temel insan hak ve özgürlüklerinden olduğu konusunda bilgisi olmadığını kanıtlayarak, böylece kendini ve Türkiye’yi de çok zor durumda bıraktığının farkında  bile değildir. Ne yazı ki bu durumu bilen partili arkadaşları da kendisini uyarma cesaretini gösterememektedirler.

Özgürlükleri, gerçek demokrasiyi ve hukuk devletini savunan ana muhalefet partisi olarak CHP`nin, son derece büyük bir potansiyele sahip bu toplumsal olaydan mutlaka alması gereken dersler vardır. Alınacak bu dersler, CHP için büyük bir şans olabilir ve partiye yeni bir dinamizm ve gerekli ivmeyi de kazandırabilir.

CHP`in alması gereken dersler

Aylardır kararlılıkla protestolarını sürdüren gençler, öncelikle kişisel özgürlüklerin, gerçek demokrasi ve hukuk devletlerinde olduğu gibi, Türkiye`de yaşama geçirilmesini istemektedirler. Gençler son derece ihmal edilen doğanın ve çevrenin korunmasına büyük önem vermektedirler. Gençler artık kendilerinin söz ve giderek karar sahibi olmalarını, görüş ve önerilerinin siyasi partiler tarafından gereğince ciddiye alınmasını istemektedirler. Bu gençlerin güzel ve yaldızlı sözlerle oyalanmaya tahammülleri artık kalmamıştır. Atılmasını istedikleri adımları inanarak görmek istemektedirler.

Bunun için CHP`nin zaman kaybetmeksizin bu gençlerle samimi bir diyaloga girmesi ve bunları orta vadede partiye kazanmaya çalışması,  partinin önemli görevlerinden olmalıdır. Ancak bundan önce CHP`nin gerçek anlamda parti içi demokrasiye işlerlik kazandırması zorunludur. Parti içi demokrasi, parti organlarında kararların tepeden gelen talimatlarla değil, demokratik kurallara uygun olarak alınabilmesiyle olasıdır. Partide kararlar, en üst kuruldan aşağıya doğru verilirken, en alt parti biriminde de, örneğin mahalle, köy, ilçe ve il parti birimlerinde tartışılarak alınabilmelidir. Bu birimlerde demokratik bir biçimde delegeler seçilmeli, mahalle, köy, ilçe ve  il parti yöneticileri, parti merkezinin müdahalesi olmaksızın yerel düzeyde demokratik olarak seçilebilmelidirler. Tabii ki bu tür demokrasi anlayışına uygun olarak hazırlanacak yeni parti tüzüğüne, tüm üyelerin uymaları gereklidir.

Bu parti içi demokrasi uygulaması, kurultaya gidecek delegelerin, belediye başkanı ve milletvekili adaylarının yerel düzeydeki demokratik tartışma ve yarışma ortamında belirlenmesine de olanak sağlamalıdır. Bu özgürlük ve demokrasi karar alma ortamı ve mekanizması, hiç kuşku yoktur ki CHP`ye yeni bir dinamizm ve büyük bir ivme kazandıracaktır. Kuşkusuz, CHP Merkez yönetimine, parti için önemli kazanım sağlayabilecek milletvekili adaylarının seçilebilmesini de güvenceye alabilmesi için, yüzde 10-15’lik bir kontenjan tanınmalıdır. Batılı Sosyal Demokrat ve Sol Partilerde de bu böyledir.

Gezi Parkı ve Taksim olaylarına katılan gençlerden ancak böyle bir oluşuma ve yenilenmeye ilgi büyük olacaktır. Ne yazık ki CHP`nin bugünkü yapısıyla bu gençleri kazanma şansı yoktur. Bu gerçeği CHP yönetimi zaman kaybetmeksizin görebilmeli ve gerekli düzenlemelere ivedi olarak gidebilmelidir. Aksi halde bu toplumsal potansiyel, yeni bir siyasi oluşumu beraberinde getirecektir.

Öte yandan CHP yönetiminin partideki farklı eğilimleri ve kesimleri kucaklaması gerekmektedir. Bu da yönetimde bu eğilimlerin görev alabilmeleriyle olasıdır. CHP`nin önemle ve sürekli olarak işlemesi gereken konular arasında, Toplumda Sosyal Adalet, Toplumsal Barış, bu bağlamda Kürt Sorununa Çözüm, Sosyal Devlet, İssizliğe Çözüm, Parasız Eğitim-Öğretim, Yenilenebilir Enerji, Doğanın ve Çevrenin Korunması bulunmalı, bunlar CHP’nin markası ve onu diğer partilerden ayırt edici kimliği olmalıdır. Bu kimlik içerisinde amblemindeki 6 oka da gerçek anlamda sahip çıkarak, bu ilkeleri bilimsel-toplumsal anlamda günün koşullarına uygun olarak doldurması gerekmektedir.

CHP yetkililerinden bu konulara ivedi olarak eğilmelerini ve samimi bir tartışmayı kamuoyuyla paylaşarak yapmalarını diliyorum. Önümüzdeki gün ve haftalarda belirlenecek belediye başkan adayları ve belediye meclis üyeleri adayları bu konuda güzel bir şanstır. Türkiye Cumhuriyet`inin kurucu partisi ve çok partili demokrasiyi Türkiye`ye getiren CHP`nin, Parti İçi Demokrasiye de öncülük yapması ona yakışır. Hadi kollar sıvansın!

 

Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci                                                      18.9.2014

 

CHP Kurultayı ve Parti İçi Demokrasi

CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu’nun haklı olarak üzerinde durduğu en önemli sorun, Türkiye’nin AKP döneminde demokrasi ve hukuk devletinden tamamen uzaklaşması ve giderek otoriter ve hatta dikta yönetimine doğru sürüklenmesidir. CHP kuşkuya yer bırakmayan bir açıklıkla Türkiye’de gerçek demokrasiyi ve yargı bağımsızlığını istediğine vurgu yapmaktadır. Gerçekten de CHP’yi diğer partilerden en ayırt edici özellik olarak onun bu konumudur.

İşte tamda bu nedenle CHP’nin kendi içinde gerçek bir demokrasiyi uygulayıp uygulamadığı ısrarla ve önemle sorgulanmalıdır. Ne yazık ki CHP parti içi demokrasiden uzaktır. 5 Eylül 2014 tarihinde yapılan Kurultay da bunu yeniden göstermiştir.

Kurultaylarda en önemli konu delegelerin hangi yöntemle ve nasıl seçildiği veya belirlendiğidir. Parti içi demokrasi uygulanan tüm partilerde, sosyal demokrat, merkez sağ, yeşil veya liberal  partilerde, seçimlerde oy kullanacak olan delegeler, seçim öncesi parti üyesi olanların çağrıldıkları il, ilçe veya seçim bölgelerinde partili üyelerin özgür iradeleriyle seçilirler. Delegeyi seçen partili, seçeceği delegenin kendi parti bölgesini en iyi temsil edeceği inancından çıkarak oyunu kullanır. Delegelerin seçimine ne merkez yönetimi, ne de ilçe veya il yönetimi asla karışmaz, karışamaz. Parti üyeleri buna izin vermezler. Kurultay delegeleri, kurultayın yapılacağı tarihe kısa süre kala belirlenirler, CHP de olduğu gibi delegeler iki yıl için seçilmezler.

CHP olağanüstü kurultayında, Gelen Başkanı ve Parti Meclisi üyelerini seçen ve kurultayda alınacak kararlarda oy kullanan delegelerin, parti yöneticilerinin müdahalesi olmaksızın, partili üyelerin özgür iradeleriyle kurultay öncesinde yeniden seçilmeleri gerekir. Önce bu yönüyle kurultayda parti içi demokrasinin uygulanamadığının altının çizilmesi gerekir.

Öte yandan Milletvekili ve Belediye Başkan adaylarının kimler olacağına il, ilçe ve seçim bölgesi düzeyinde parti üyelerinin kendi oylarıyla doğrudan karar vermeleri gerekir. Parti içi demokrasinin uygulandığı ülkelerde bu böyledir. CHP’de ise Milletvekili ve Belediye Başkan adayları, önseçim olmayan il ve ilçelerde, Genel Başkan ve onun uygun gördüğü sınırlı sayıdaki yöneticiler tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle olağanüstü kurultayda Genel Başkan tarafından yeniden aday gösterilebilmek umuduyla neredeyse tüm milletvekilleri oylarını Kılıçdaroğlu’na vermek gereğini duymuşlardır. Bu uygulamanın da parti içi demokrasiyle hiç bir ilgisi olamadığı açıkça görülmektedir. Genel kanı odur ki, CHP kurultayına partili üyelerin özgür iradeleriyle yeniden seçilmiş delegeler gelmiş olsaydı ve Genel Başkanın önerisine göre belirlenecek Milletvekili adayları söz konusu olmasaydı, Genel Başkanlık seçim sonucu farklı olabilirdi.

Son derece önemli olan bir nokta şudur: CHP olağanüstü kurultayında Genel Başkan ve Parti Meclisi üyeleri parti içi demokrasi kurallarının uygulanmadığı bir yöntemle seçilmişlerdir.

CHP’nin ivedi olarak yeni bir tüzük değişikliği yaparak, gerçek anlamda parti içi demokrasinin uygulanabileceği koşulları yerine getirmesi gerekir. Bu tüzük değişikliğinde Genel Başkan yardımcılarının hangi göreve aday oldukları da kurultayda açıklanarak, delegeler tarafından doğrudan seçilmeleri daha demokratik olacaktır. Partide uygulanmasını önerdiğim, parti üyelerinin kararlara doğrudan katılımcı olan böyle bir yeni yapı, partiye son derece önemli bir dinamizm, güç ve çekicilik kazandıracaktır. Parti üyelerinin, köy, mahalle, ilçe ve il düzeyinde parti çalışmalarına daha aktif olarak katılmaları, doğrudan sorumluluk üstlenmelerini ve ellerini taşın altına koymalarını sağlayacaktır. Tüm CHP’lileri bu konu üzerinde önemle ve ısrarla durmaya ve parti içi demokrasinin uygulanacağı Tüzük değişikliğini ivedi olarak yaşama geçirmeye çağırıyorum.

Türkiye’de gerçek demokrasi ve hukuk devletini isteyen CHP’nin bunu öncelikle kendi parti organında uygulaması ve diğer partilere de örnek olması gerekir.

CHP olağanüstü kurultayının yapılma gerekçesi, daha önceki belediye seçimlerinde ve özellikle de Cumhurbaşkanı seçiminde alınan yenilgiydi. CHP’nin seçim sonuçlarını son derece bilimsel yöntemlerle incelemesi, hatta uzman kişilere inceletmesi, bunların neden ve niçinlerinin parti organlarında özgürce ve enine boyuna tartışılması ve tabii ki seçim sonuçlarından gereken derslerin ileriye yönelik çıkartılması gerekir. CHP bu konuda ne yazık ki bu kurultayda da görevini yapmamış, yapamamıştır. Muharrem İnce’nin  Genel Başkan adayı olarak yaptığı konuşmada değindiği eleştiriler dışında, yanılmıyorsam delegelerden bu yönde gelen değerlendirme ve eleştiriler yapılmamıştır.

CHP belli aralıklarla bilimsel verilere dayanarak seçmen nabzını tutmalı, politik söylemlerinde önem ve ağırlık vereceği konuları buna göre değerlendirebilmelidir. Gerekirse bu doğrultuda programında gerekli yeniliklere gidebilmelidir. CHP Sosyal Demokrat bir parti olma iddiasında ise, öncelikle emeğiyle geçinenlerin, işsizlerin, yoksulların, emeklinin, çiftçinin, sosyal adaletin ve sosyal devletin ödünsüz savunucusu olduğunu, söylemleri, programı ve elindeki belediye uygulamaları ile kanıtlayabilmelidir. Hiç kuşkusuz CHP, hakkıyla kazanan esnafın, tüccarın ve sanayicinin de yanında olmalı, onları adil vergi sistemiyle koruyacağını belirtmelidir. Kurultaylar bu anlamda yeniden yön belirleme, partiye dinamizm ve ivme kazandırma bakımından büyük önem taşırlar. CHP olağanüstü Kurultayının bunu sağladığını söylemek ne yazık ki doğru olmayacaktır.

Hiç kuşkusuz kurultaylar hangi nedenle toplanırsa toplansın yalnız parti içi konu ve sorunlar irdelelenmkle yetinemezler. Kurultaylar toplumda kalıcı etki birakacak, CHP yi diğer partilerden ayırd edici önemli mesajların verildiği çok önemli etkinliklerdir. Çünkü kamu oyu ve özellikle medyanin önemli bir kesimi kurultayları dikkatle izlemektedir. Bu önemli görevin de olağanüstü kurultayda yerine getirilmediğine tanık olduk.

Kurultayda Genel Başkanlığa adaylığını koyan Muharrem İnce’nin ve önceki Genel Başkanların sayın Kılıçdaroğlu ile yan yana oturmaları güzeldi. Sayın İnce kanımca son derece etkileyici bir konuşma yaparak, Genel Başkan tarafından yapılan hataların ve noksanlıkların altını çizdi. Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’nun İnce’nin konuşmasını dikkatle dinlemesi, yanıt vermesi ve seçim sonrası İnce’yi kürsüye çağırarak birlikteliğin vurgulanması, CHP`ye yakışır bir tavırdı. Muharrem İnce’nin seçim sonrası Kılıçdaroğlu’na; “az önce rakibimdiniz, şimdi genel başkanımsınız” açıklaması, kurultay kararına ve parti disiplinine verilen önem bakımından anlamlıydı.

 

Prof. Dr. Hakkı Keskin                                                                             14.8.2014

CHP’nin Temel Sorunu Parti İçi Demokrasinin Uygulanmayışıdır

Sosyal Demokrat Partilerde önemli kararlar, parti organlarında görüşülerek, tartışılarak ve hatta karara ilişkin ön araştırmalar yapılarak alınır. Genel Başkanın ya da aynı görüşü paylaşan iki üç başkan yardımcısının parti tüzüğünde veya çalışma programında bulunmayan kararları almazlar, alamazlar.

CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu, Parti için büyük önem taşıyan, daha önce uygulanmamış, tüzük ve çalışma programında bulunmayan Cumhurbaşkanı aday önerisini, parti organlarında görüşmeden tek başına almıştır. CHP`de tüzüğü gereği parti içi demokrasi uygulaması ve geleneği olsaydı, böyle büyük bir hata yapılamazdı. MHP`ye götürülecek sayın Ekmeleddin İhsanoğlu önerisi, pek tabii ki en azından Merkez Yönetim Kurulunda tartışılarak alınması gerekirdi. Hatta bundan öncede parti tabanının nabzı tutularak ve görüşleri de sorularak bu karar alınmalıydı. Ancak o zaman CHP’liler belirlenen Cumhurbaşkanı adayına gönülden sahip çıkar ve gereken desteği ve özveriyi gösterirlerdi. CHP bir biat partisi olmadığını, bu  seçim sonucuyla bir kere daha kanıtlamıştır. Böylece CHP seçmeni demokratik olmayan tepeden inme kararlara kendisini  bağımlı hissetmediğini göstermiştir. Bu yönüyle CHP’li seçmenin bu tavrını kınamak yerine, ileriye yönelik beklentileri bakımından aslında takdir etmek gerekir.

Sayın Kılıçdaroğlu bu kararı tek başına alırken bir risk altına girdiğini, bu kararın sorumluluğunun da kendine ait olduğunu belirtmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçim sonucunun CHP için bir yenilgi olduğu ortadadır. Bu başarısızlığı, daha önceki seçimlerde de olduğu gibi, farklı gerekçelerle göz ardı etmek, son derece yanlıştır. Eşit olmayan koşullarda bu seçimin yapılacağı biliniyordu. Partinin ve seçmenlerin talimatla oy vermeyeceği de, özellikle Genel Başkanın bilmesi gereken bir gerçek olsa gerekirdi. Bu nedenle CHP li saygın milletvekillerinden gelen eleştirileri çok iyi anlamak gerekir. Batılı ülkelerde böyle bir hata yapan genel başkanın veya siyasi yetkilinin, kendisine, partisine ve kamuoyuna duyduğu saygı gereği istifa ettiği örnekleriyle bilinmektedir.

CHP bu yenilgiden güçlenerek çıkabilir!

AKP hükümeti haziran 2011 de yapılan genel seçimler öncesi, bir çok yönden hırpalanmış, kamuoyunda çok yönlü eleştirilere hedef olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet olaylarının gün ışığına çıktığı 17 ve 25 Aralık 2013 sonrası, 30 Mart 2014 de yapılan Yerel Seçimlerde ana muhalefet Partisi olarak CHP’nin büyük başarı sağlaması bekleniyordu ve de gerekiyordu. Ancak CHP bir önceki seçimde elde ettiği belediyelerini  bile koruyamadı.

CHP, 2011 Genel Seçimlerinde ve 2014 Yerel Seçimlerinde uğradığı bu başarısızlıkların (daha geriye de gidilebilir) nedenlerini araştırarak bunlardan gereken dersleri çıkarmalıydı, çıkardı mı? Ne yazık ki hayır. Uzmanlara bilimsel araştırmalar yaptırılabilir, parti organlarında bulunan sonuçlar özgür bir ortamda tartışılarak, gereken dersler alınabilirdi. Bu yapılmadı, yaptırılmadı. Hatta bu olumsuz sonuçların parti tabanında ve organlarında özgürce tartışılması bile istenmedi, daha da doğrusu engellendi.

Bunun nedenleri gayet açıktır. Bu araştırmaların yapılıp yapılmamasına Genel Başkan ve yanındaki bir kaç yetkili karar vermektedir. Çünkü Parti Tüzüğünde parti içi demokrasisi bir kural olarak ne yazık ki öngörülmüyor. Partide tartışma kültürü yerleşmiş ve gelişmiş değil. Oysa Sosyal Demokrasi rotasında olduğunu söyleyen CHP’nin, vazgeçilemez bir ana prensibi ve temel direği olarak parti içi demokrasiyi özümsemesi ve uygulaması gerekir. Cumhurbaşkanlığı aday önerisinde bu ilkeye uyulsaydı, seçim sonucu çok farklı olabilirdi ve parti içi tepkilere de gerek kalamayabilirdi. Hiç kuşkusuz CHP`nin kuruluş kimliğine ve her seçmenin görebileceği açıklıkla gerçek bir sosyal demokrat programa sahip olması gerekir. Bu konuyu bir sonraki yazımda irdeleyeceğim.

Parti İçi Demokrasi nedir?

Parti içi demokrasi, partinin tüm birimlerinde, kararların demokratik bir biçimde görüşülerek ve tartışılarak oyçokluğuyla alınmasıdır. Parti kurultayında, seçilmiş delegelerin, Merkez Yönetim Kurulunda üyelerin, İl, İlçe ve muhtarlık parti birimlerinde kararlar, parti üyelerinin oylarıyla alınır. Aynı şekilde kimin hangi il veya ilçeden Milletvekili veya belediye başkan adayı olacağına, o illerin parti üyeleri karar verirler. Bu nedenle de milletvekili adayları seçmeniyle kaynaşmak, parti üyelerinin ve seçmenin desteğini sağlamaya çalışmak zorundadır. Böylece Milletvekili olabilmek parti Genel Başkanı veya yönetiminin yukarıdan gelen talimatlarıyla değil, yöre seçmeninin desteğiyle sağlanacaktır.

Ancak Milletvekili adayları konusunda Genel Başkanlığa yüzde 10-15 kadar bir kontenjan ayrılarak, parti üyesi olmayanların da, uzman niteliklerinden yararlanmak, partinin kamuoyundaki etkinliği ve saygınlığı bakımından önemli görülen kişilerin kazanılması sağlanabilir. Bu uygulama batılı Sosyal Demokrat Partilerde de yapılmaktadır.

Parti içi Demokrasi uygulaması, her partili üyenin parti kararlarına doğrudan katılabilme, partide aktif ve etkin olabilme olanağı sağlamaktadır. Bu uygulama partiye son derece önemli bir dinamizm ve dürtü sağlamaktadır. Bu yeni ve özellikle de genç üyelerin partiye kazanılmasında çekici ve etkin olmaktadır.

Bu nedenle CHP, beklenen sonucu getirmeyen Cumhurbaşkanlığı ve diğer seçim sonuçlarını özgürce ve yeterli bir zaman diliminde tartışabileceği, bunlardan gereken derslerin alınacağı bir Olağan Üstü Genel Kurulu olası kısa sürede yapması, parti için son derece yararlı olacaktır.

Bu kurultayda CHP tüzüğü mutlaka değiştirilerek „Parti İçi Demokrasi“ uygulaması temel ilke olarak benimsenmeli ve derhal uygulanmaya konmalıdır. Böyle bir tüzük değişikliği için Siyasi Partiler Yasasının değişmesini beklemeye tabii ki gerek yoktur.

CHP bu uygulamasıyla diğer partilere de örnek olacak ve genel olarak da Türkiye`de demokratikleşme sürecine çok önemli bir katkı sağlayacaktır. CHP Haziran 2015 seçimlerine bu yönüyle de kendini yenilemiş ve güçlenmiş olarak hazırlanmalıdır.

 

Hakkı Keskin                                                                                                  7.5.2015

Vatan Partisine Üye oldum, Çünkü!

Cumhuriyet Halk Partisi`ne  20 yıl önce üye oldum. Atatürk`ün kurduğu CHP’nin altı oku; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini tanımlayan ve bağlı kalınması gereken temel ilkeleridir. Devrimcilik ilkesi, toplumsal gereksinimlere göre, ancak bu ilkelerin özüne bağlı kalarak, ülkede yeni atılımlar ve köklü değişimleri yapmayı hedefler. Buna en güzel örnek, Devletçiliğin, ülkenin daha hızla kalkınabilmesi için, devlet yatırımlarına özel sektör girişimciliğini ekleyerek, 1928’lerden sonra karma ekonomiye geçilmesidir. Karşıtları tarafından sıkça eleştirilen Milliyetçilik ilkesi ise, ulusal devleti ve milleti simgeleyen, T.C. vatandaşı herkesi, vatandaşlık şemsiyesi altında “Türk gören ve Türk Milletinden kabul eden“, ancak şoven ve ırkçı milliyetçiliği reddeden bir anlayıştır. Laiklik ilkesi ise, dinin, siyaset, ticari, ekonomik çıkarlar ve farklı inanç gurupları arasında istismar edilmesini önlemeyi hedef alan, son derece önemli bir ilkedir. Türkiye’de akla dayalı özgür düşüncenin, birlikteliğin ve barışın çimentosudur.

“YENİ CHP” GİDEREK BU İLKELERDEN UZAKLAŞIYOR

Sayın Deniz Baykal bir kumpas sonuncu CHP genel başkanlığından uzaklaştırıldı. Sonrasında yukarıdaki felsefeye bağlı kadrolar parti yönetimi ve milletvekili olabilmelerinden büyük ölçüde uzaklaştırıldı. Parti yeniden dizayn edildi.

“Kefere Atatürk” diyen Bekaroğlu partide ikinci adam konumuna getirildi. Bu kişi „Ulus devlet miadını doldurdu“ diyerek, CHP’nin kararlılıkla savunması gerek bir ilkeye karşı tavır aldı. Ulus devlet karşıtlığı, öteden beri, PKK’nın temel görüşüdür. CHP genel başkanı yeni yardımcısı Bekaroğlu’nu uyararak, Ulus Devletin CHP’nin temel ilkesi olduğunu açıklayacak mı diye özenle bekledim. Ses yok.

Başbakan AKP’nin Seçim Bildirgesini açıklarken, yeni anayasada “hiç bir etnik ve dini inanca atıfta bulunulmayacağını“ deklere etti. Bu açıkça “Türk Milleti” ve “Türk” isminin, PKK’nın istekleri doğrultusunda anayasadan çıkartılmasını öngören bir açıklamadır. Son derece önemli bu konuda da CHP genel başkanından nedense yine bir açıklama yapılmadı. Oysa tüm ülke anayasalarında, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Rusya, Çin ve ABD, örneklerinde olduğu gibi, tabii ki bu ülkelerin ulus isimlerine bir çok maddede vurgu yapılır. Kendi ulusunun ismini kullanmaktan kaçınan sadece Erdoğan ve Davutoğlu’dur. Onlar konuşmalarında  Türk kelimesi olmaksızın “millet“ den söz ederler.

CHP’nin bir diğer Genel Başkan yardımcısı Tanrıkulu “Kürt açılımı” konusunda yaptığı açıklamalarda, HDP’den farklı bir tavır sergilemiyor. Hatta CHP’nin bu partiyle koalisyon yapabileceğini bile belirtiyor.

 

 

Ermeni Soykırım iddialarına ilişkin Papa, Avrupa Parlamentosu, Putin ve Almanya Cumhurbaşkanının karar ve açıklamalarına, CHP genel başkanından tepki gelmiyor. Hatta “adaylığımın Ermeni Soykırımının 100. Yılına  gelmesinin simgesel önemi var“ diyen Ermeni kökenli bayan Doğan, İstanbul`dan aday gösteriliyor.

Ege denizi kıyılarında Türkiye’ye ait 152 ada, adacık ve kaya Yunanistan tarafından işgal ediliyor. Konu basında yankılanıyor, Vatan Partisi Kuşadası’nda kitlesel eylem yapıyor, CHP bu ulusal konu da da suskun kalıyor.

İŞTE BU NEDENLE VATAN PARTİSİNDEYİM

CHP kendi ilkelerinden ve Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden; gün be gün uzaklaşırken, Vatan Patisi büyük bir kararlılık ve özgüvenle Mustafa Kemal Atatürk`e, onun rotasına, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve hatta CHP’nin altı okta belirtilen ilkelerine sahip çıkıyor. Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve tüm emekçilerin haklarını inançla, ödünsüz ve özgüvenle savunuyor. İşte bu nedenle, uzun bir sorgulama sürecinden sonra, Vatan Partisine üye olmaya karar verdim. Atatürk’ün; “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır“ tümcesi, inanıyorum ki bu doğru kararımda bana ışık tuttu.

 

Cumhuriyet 30.08.2011
CHP’nin Yeniden Yapılanması ve Programı (2)

Prof. Dr. Hakkı KESKİN Siyaset Bilimci

© CHP’nin sosyal demokrat kimliğini belirleyen en önemli ilke toplumda sosyal adaleti sağlamak olmalı, parti öncelikle bu ilkeyle özdeşleştirilmelidir. CHP, bu gidişata ivedi olarak dur diyeceğini, bunun için yasal boşlukların derhal giderileceğini, haksız ve spekülatif kazanç sağlama yollarının kapatılacağını, öncelikle de vergide adaletin sağlanacağını somut örneklerle halka anlatmalıdır.

Sosyal demokrat bir partinin temel dayanağı, öncelikle emeğiyle geçinen tüm insanlar ve bunların örgütleri olmalıdır: İşçiler, memurlar, emekliler, işsizler, çiftçiler, esnaf, üniversite gençliği ve bu insanların sendikal örgütleri. CHP zaman kaybetmeksizin öncelikle toplumun bu kesimleriyle doğrudan ve çok yakın bir diyaloğa ve gerekli alanlarda dayanışma ve eylem birliğine girmelidir. Geniş halk kitleleri dediğimiz bu kesimlerin hak ve çıkarlarını savunan partinin CHP olduğu, izlenen politikalarla kanıtlanmalıdır. İktidara gelinmesi halinde, bu insanlar için nelerin nasıl yapılacağı somut olarak açıklanmalıdır.

CHP programının, dış politika başta olmak üzere, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim-öğretim, sağlık, ulaşım, tarım, enerji, kentleşme, altyapı, doğa ve çevrenin korunması gibi her bir konuya ilişkin somut çözüm önerilerini ve projelerini ortaya koyması gerekir.

CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini oluşturan ve her zaman övünebileceği bir tarihi geleneğe sahiptir. Bu temel felsefe ve ana ilkeler arasında ülkenin vatandaşlık anlayışına dayanan ulusal bütünlük, geniş halk kitlelerinin sorunlarını ana görevi bilen halkçılık, kendini toplumun gereksinimlerine göre sürekli yenileyebilmek anlamına gelen devrimcilik, toplumda farklı dini inançlara devletin eşit davranması ve dinin siyasete ve ekonomik çıkarlara alet edilmemesini öngören laiklik, devletin vazgeçemeyeceği görevleri arasında bulunan eğitim, sağlık, altyapı hizmetleri, ulaşım ve geri kalmış bölgelere ekonomik yatırımları öngören devletçilik politikalarından, CHP’nin vazgeçmemesi ve hatta ödün vermemesi gerekir.

CHP sosyal adalet ve sosyal devlet kimliğiyle bilinmelidir!

Kanımca, Türkiye’de geniş seçmen kitlelerinin, ivedi çözüm istedikleri en önde gelen ve can alıcı diyebileceğimiz altı temel sorunu vardır. AKP iktidarı bu konuların tartışılmasını, yapay gündem konuları oluşturarak başarıyla engellemektedir. CHP’nin ana muhalefet partisi olarak aşağıdaki ülke sorunlarını sürekli gündeme taşıması ve asıl gündemi gölgeleyen yapay konulara ve polemiğe olabildiğince girmemesi gerekir.

CHP ısrarla şu konuları işlemelidir:

1. İşsizlik sorunu. Neredeyse çalışma yaşındaki her 5 kişiden birinin sorunu işsizliktir. Yüzde 20’ye varan işsiz kesimin eş ve çocuklarını da göz önünde bulundurursak, Türkiye nüfusunun üçte biri, işsizlikten doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmekte ve yakınmaktadır. Araştırmalar göstermektedir ki, işsizlik halkın en öncelikli sorunudur. AKP’nin en başarısız olduğu alan işsizliğe çözüm bulamadığı gibi, artışını da önleyememesidir.

2. Toplumda sosyal adalet, özellikle AKP iktidarı döneminde çok büyük oranda yok edilmiştir. Bir yanda dürüst yollardan geçimini sağlamaya çalışan veya iş bulamayanlar; diğer yanda ise yasalardan kaynaklanan boşlukları ve hatta yasadışı yolları kullanarak aşırı gelir sağlayan ve halk dilinde “yeni zenginler” olarak adlandırılanlar arasındaki uçurum ile gelir dağılımındaki dengesizlik, geniş kitleleri çok ciddi olarak rencide etmektedir. CHP’nin sosyal demokrat kimliğini belirleyen en önemli ilke toplumda sosyal adaleti sağlamak olmalı, parti öncelikle bu ilkeyle özdeşleştirilmelidir. CHP, bu gidişata ivedi olarak dur diyeceğini, bunun için yasal boşlukların derhal giderileceğini, haksız ve spekülatif kazanç sağlama yollarının kapatılacağını, öncelikle de vergide adaletin sağlanacağını, somut örneklerle halka anlatmalıdır.

3. Eğitim-öğretim konusu, devletin en temel görevidir. Devlet, yurttaşlarına en iyi olanakları sağlayarak, gelir durumu ne düzeyde olursa olsun, okul çağındaki tüm çocukların, okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimde şans eşitliğine sahip olmalarını sağlamak zorundadır. Eğitim ve öğretimin bir vatandaşlık hakkı olarak iyi donanımlı devlet okullarında parasız yapılacağı, CHP’nin önemle üzerinde durması gereken bir konu olmalıdır. Eğitim ve öğretimin son yıllarda artan ölçüde özelleştirme politikaları önlenerek, her çocuğa ve gence ücretsiz olarak en iyi eğitim-öğretim olanağı sağlanacağı özenle belirtilmelidir.

4. Kürt sorunu. Kuşkusuz CHP’nin üzerinde önemle durması ve çözüm araması gereken son derece önemli bir konudur. Terör uygulayan ve bunu savunanlarla diyaloğu reddederek, anayasanın değişmez ilk üç maddesinden ödün vermeksizin, Kürt halkının kültürel haklarının sağlanması, Kürtçenin, resmi dil ve okul dili Türkçenin yanı sıra, anadil dersi olarak öğrenilebilmesi ve bölgede kamu destekli yatırımlarla işsizliğin giderilmesi, CHP’nin temel yaklaşımı olmalıdır.

CHP yaptığı genel çalışmaları ve Büyük Millet Meclisi’ndeki girişimleri hakkında öncelikle kendi üyelerini ve parti örgütlerini e-posta yoluyla doğrudan bilgilendirmelidir. Bu bilgiler üyeler üzerinden de daha geniş kesimlere ulaştırılmaya çalışılmalıdır.

CHP’nin parti içi ve topluma açık eğitim çalışmalarına önem vermesi, bu amaçla bir vakfın kurulması gerekmektedir. Partide yüz binlerce eğitilmiş kişinin seçimlerde aktif görev alabilmesi ancak bu yoldan sağlanabilir. CHP, üniversiteler, bilim insanları, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarıyla konusal alanlarda işbirliğine gitmeli; toplantılar, forumlar, sempozyumlar ve gerektiğinde kitlesel eylemler düzenlemelidir.

CHP’nin gençlik ve kadın kollarının çok daha aktif hale gelmesi için onlara gerekli maddesel ve personel olanakları sağlanmalıdır. Geniş genç kitlelere gençlik kollarının, kadınlarımıza da kadın kollarının ulaşabileceği unutulmamalıdır.