Cumhuriyetin 90.yili – Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. Yılı Hepimize Kutlu Olsun!

Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci                                                               28 Ekim 1923

Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. Yılı Hepimize Kutlu Olsun!

Bundan tam 90 yıl önce, ulusal kurtuluş savaşımızdan sonra, 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Türk Halkı, Dünya`da emperyalizme karşı zaferle sonuçlanan ilk savaşı kazanan ulustur. Yokluklar içersinde verilen bu anti-emperyalist savaş, Hindistan`dan Cezayir`e kadar birçok sömürge ülkenin bağımsızlık savaşına ışık tutmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, öncelikle Padişahlık döneminin mirası olan yarı sömürge durumundaki ve her alanda geri kalmış Türkiye`yi hızla „Çağdaş ülkeler düzeyine yükseltme“ projesidir. Cumhuriyet, Türkiye’yi, ekonomide, eğitimde, bilimde, teknikte, kültürde, sanatta; ulaşımda gelişmiş ülkeler düzeyine çıkartmayı hedef alır. Tabii ki Cumhuriyetin amacı, Atatürk`ün sözüyle „Muasır ülkeler düzeyine çıkmaktır“, yanı çağdaşlıktır. Bu da hızla kalkınarak ve laik, demokratik, hukuk devletinin kurulmasıyla olacaktı. Kalkınma ve gelişme rotası bu yönde çizilmişti.  Osmanlı Devleti’nin çöküşünün en önemli nedenlerinden olan dışa bağımlılığa ve borçlanmaya son verilmesi, yani her alanda tam bağımsızlık, Türkiye Cumhuriyeti`nin temel taşıdır. Ulusal bağımsızlık, ülkeler ve halklar arasında karşılıklı saygıya dayanan iyi komşuluk ve dostane ilişkileri içerir. Yurtta barış, Dünyada barış bunu ifade  eder.

Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş savaşımızın büyük önderi, bağımsız, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve asla unutulmaması gereken simgesidir. Cumhuriyet karşıtları, Mustafa Kemal`e saldırarak aslında onun gençliğe  emaneti olan Türkiye Cumhuriyetini, laik, çağdaş ve bağımsızlığı içeren temel öğelerinden koparmak istemektedirler. Ulus devlete karşı olmanın gerçek nedeni budur. Laik Ulus Devlet yerine, etnisiteler ve dini öğeler ısrarla öne çıkartılarak, ulusal kimlik yok edilmeye çalışılmakta ve Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğü tehdit edilmektedir.

Çağdaş demokrasi ve hukuk devletinin vazgeçilemez önkoşulu,  bağımsız yargı, özgür muhalefet,  düşünce ve basın özgürlüğü, çoğulcu ve katılımcı toplum  anlayışı, özerk üniversite ve de ülkenin ve devletin temel sorunlarının çözümünde uzlaşma kültürüdür.

AKP’nin ve sayın Başbakan`ın izlediği toplumu ayrıştırıcı, laik ve Kemalist yurtsever insanlardan öç almaya yönelik politikalar, Cumhuriyetimizin 90. Yılında, Türkiye`yi çok yönlü endişe verici bir duruma sürüklemektedir. Buna karşın başbakan Türk halkıyla alay edercesine „Türkiye`de ileri demokrasiden“ söz etmektedir. Oysa izlenen politikalarla, yargı olabildiğince siyasallaştırılmıştır. Özel yetkili mahkemeler tarafından görülen Ergenekon ve Balyoz davaları ve kararları, aralarında Türkiye’nin seçkin bilim insanları, gazeteciler, yüksek rütbeli subayların bulunduğu ve halkın sevgi, saygı ve güvenini kazanmış çok sayıda insan, hukuk devletiyle bağdaşmayacak yöntemlerle, gözaltına alındılar, tutuklandılar. Yıllar süren sözde yargılama sonunda, büyük bir kesimi, gerçek bir hukuk devletinde ve kamu vicdanında hiç bir zaman kabul görmeyecek ağır cezalara çarptırıldılar.

 

Düşünce ve başın özgürlüğü bakımından Türkiye, Dünya`da en fazla gazetecinin hapiste bulunduğu ülke unvanını taşıyor. Bildiğiniz gibi Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Oktay Ekşi, Uğur Dündar gibi etkin gazetecilerden başlanarak hükümeti eleştiren onlarca gazetecinin, hükümetin, hatta doğrudan Başbakanın baskısı sonucu işlerine son verildiği veya istifa ettirildiği belirtiliyor. Sadece Gezi Parkı / Taksim olaylarından günümüze 72 gazeteci istifa ettirildi veya işinden kovuldu. Daha önce, medyanın büyük bir kesimi doğrudan veya dolaylı yollardan, hem de çoğu kez kamu bankaları kredileriyle satın alınarak veya aldırtarak, bir kesimini de büyük bir baskı altında tutarak, geniş bir yandaş medya yaratıldı. Devlet kurumu olarak tarafsız yayın politikası izlemesi gereken TRT, AKP’nin adeta parti organı konumuna getirildi.

Gezi Parkı ve Taksim`de otoriter ve giderek diktatör özellikleri taşıyan yönetime karşı direniş gösteren ve Türkiye’nin dört bir yanında milyonların desteklediği göstericilere, son derece ölçüsüz güç kullanıldı. 6 gencimiz  yaşamını yitirdi,11’inin gözü kör  oldu ve 700 den fazlası yaralandı. Bu gençleri susturmak ve korkutmak için yüzlercesi tutuklandı. Asıl görevi tercümanlık olan ve şu anda Avrupa Bakanlığını yürüten kişi,  Gezi Parkı Taksim olayları nedeniyle, „bundan sonra burada gösteri yapanlara terörist muamelesi yapılacaktır“ diyerek, yargının nedenli siyasilerin emrinde olduğunun ve nasıl yorumlanabileceğinin an açık örneğini verdi.

Bilim ve Sanat bile hükümet tarafından kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Üniversiteler bağımsız ve özgür çalışabilmesi gereken bilim kurumlarıdır. Üniversite rektörleri, seçim sonuçlarını aksine, tamamen hükümet yanlısı olma/olmama kriterine göre atanmaktadırlar. Üniversite hocalarından Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları hakkında bir şey duymuyor olmamız, bu baskıların ve tabii ki üniversite hocalarının da bilimsel ve medeni cesaretlerinin olmayışındandır. Bazı üniversitelerde görüşlerini açıklayan ve protesto eylemlerine katılan 7 binden fazla  üniversite öğrencisi hakkında soruşturma açılarak 5000 kadarı üniversitelerden uzaklaştırılmıştır.

İzlenen dış politikanın Türkiye’nin çıkarlarıyla bağdaşmadığı artık kanıtlanmıştır. 877 klometrelik Türkiye-Suriye sınıri kanlı terör örgütlerinin kontrolü altındadır. Türkiye’nin ulusal çıkarları Kıbrıs sorununa çözümü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`ne uygulanan  ambargoyu kaldırmayı gerektirmektedir. Öte yandan Kardeş ülke Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan’ın işgali altındadır. Bu konularda hükümetin herhangi bir kararlı girişimi ve çabası olmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. Yıl dönümünde gelinen tüm bu ağır koşullara  karşın, Türk Halkı, yeri ve  sırası geldiğinde, gerekli çözümü bulacaktır. Mustafa Kemal Atatürk`ün emanetini teslim ettiği Türk Gençliği, ülkesine ve Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkacağını kanıtlamıştır. Umutsuzluğa gerek yoktur.