DENİZLER İDAM EDİLMESİN DİYE ALMANYA’DA YAPILAN AÇLIK GREVİ

 

DENİZLER İDAM EDİLMESİN DİYE ALMANYA’DA YAPILAN AÇLIK GREVİ / Prof. Dr. Hakkı Keskin yazdı

“Almanya Cumhurbaşkanı Gustav Heinemann Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay`la doğrudan ilişkiye geçerek, Türkiye`de hükümetin idamları engellemesini istedi”

8 Mayıs 2022

Asla Unutmayacağız!

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın İdamlarının 50. Yılı

Emperyalizme karşı, yurtsever duygu ve heyecanlarıyla, tam bağımsız Türkiye ve Atatürkçü devrimlere sahip çıkma amacıyla verdikleri uğraş nedeniyle, genç yaşlarında idam edilen bu yiğit devrimcileri, şükran ve rahmetle anıyorum.

Halk TV’de Denizlerin idamlarına ilişkin yapılan yayına, bu üç fidanın idamları öncesi ve idam sehpasına götürülürken orada hazır bulunun avukatları Mükerrem Erdoğan, Deniz`in ağabeyi Bora Gezmiş ve Denizleri yakından tanıyanların da katıldığı beş saatten fazla süren bir yayın yapıldı. Denizlerin anısına duygulandırıcı ve hatta ben de dahil birçok kişinin gözyaşlarını tutamadığı acı, heyecan ve öfke dolu bu yayın, Denizlerin asla unutulmayacaklarının en güzel kanıtıydı.

“Bir Avuçtular Deniz Oldular” sergisinde de onların son giysileri gösteriliyor. 50 yıl geçmiş olmasına karşın, bu üç yurtsever Türk genci, Türk halkının gönlünde yaşamlarını ve anılmalarını sürdürmektedirler ve kalıcı olarak da sürdüreceklerdir.

Peki bu üç fidana bu insanlık dışı idam kararını veren ve verdirenlerin isimlerini hatırlayan var mı?  Sanmıyorum, onlar olsa olsa lanetle anılacaklardır.

Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın İdamı

Bilindiği gibi 27 Mayıs 1960’ta askeri darbeden sonra askeri mahkeme tarafından yargılanan ve 1961 yılında idam edilen eski Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildiler. İktidarları döneminde izledikleri demokrasi karşıtı ve muhalefeti susturmaya yönelik baskıcı uygulamaları ve bazı yolsuzluk iddiaları nedeniyle verilen bu idam cezaları, halkın büyük bir kesiminde kabul görmedi. Ben de şahsen temelden karşı olduğum idam cezasının bu siyasilere verilmesini ve de uygulanmasını doğru bulmadım.

Bu idamların Türkiye`deki sağ kesimde “intikam” duygularını beslediği ve hatta buna ilişkin çağrıların yapıldığı bilinmektedir. Türkiye’de sağ-sol kesimler arasındaki sürtüşmeler ve zamana zaman da çatışmalar giderek 1970`li yıllarda daha da yoğunluk kazandı.

Kimseyi Öldürmediler

68 Gençlik hareketinin lideri olarak görülen Deniz Gezmiş, yakın arkadaşları Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan ile Ankara’da Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurdular. Ocak 1971’de bu örgüt adına Ankara’da bir banka soygunu yapıldı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından bir protesto hareketi olarak 4 ABD askeri kaçırılıp sonrasında serbest bırakıldı.

12 Mart 1971 askeri muhtırasından 4 gün sonra haklarında tutuklama kararı bulunan Deniz Gezmiş ve Yusuf AslanSivas’ın Gemerek ilçesinde, bir hafta sonra da Hüseyin İnan, Kayseri’de yakalandılar.

Yaşları 25`e yeni basmış olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve 23 yasında olan Hüseyin İnan, hiç kimseyi öldürmediler ve hatta hiç kimseye karşı kurşun sıkmadılar.

Gezmiş, Aslan ve İnan; Ankara 1 No.’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından göstermelik bir yargılanma sonunda, Türk Ceza Kanunu’nun 146’ncı maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldılar. Ne acıdır ki askeri talimatla verilen bu idam kararı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından da Menderes, Zorlu, Polatkan`ı çağrıştıran “3-3” bağırışları arasında Gezmiş, Aslan ve İnan’ın idamına onay verildi. Unutulamayacak olan bu hunhar İdamlar 6 Mayıs 1972 de yapıldı.

Emperyalizmin Bilinen Yöntemi

Unutulmamalıdır ki, emperyalizme karşı tam bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerde, emperyalizmin uyguladığı en bilinen yöntem, özellikle gençler arasında sağ-sol çatışmasını organize etmek veya ettirmektir.

6.Filo

Bunu en ustaca kullanan emperyalist ülke ABD, 50’den fazla ülkede bu politikalarıyla, ulusal çıkarlarını ve tam bağımsızlığı savunan iktidarları yönetimden uzaklaştırabilmiş ve bu yöndeki siyasi hareketlerin iktidar olmalarını çoğu kez, bu sağ-sol çatışmaları sayesinde engellemeyi başarmıştır.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman  ve Kanlı Pazar

16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt meydanında yaşanan Kanlı Pazar olayı bunun sadece bir örneğidir.

Valilikten izin alınarak, ABD`nin Dolmabahçe açıklarında demirlenen 6. Filosunu protesto etmek için bir araya gelen çok sayıda gençlik örgütü üyeleri, ABD tarafından desteklenen Komünizmle Mücadele Derneği`nin örgütlediği taşlı – sopalı – bıçaklı kişilerin saldırısına uğradılar. İki genç bıçaklanarak öldürüldü. Laikliğin Anayasa`da bulunmasına karşı tavır sergileyen ve gerçekte şeriat yanlısı olan, AKP döneminde TBMM Başkanlığı yapan İsmail Kahraman, bu “Kanlı Pazar” saldırısını örgütleyenlerin başında yer alır.

Organize edilen bu türden kanlı olayların giderek arttırılması sonunda, yine ABD`nin desteğiyle askeri darbelere ya da muhtıralara ortam hazırlanır. 12 Mart 1971 askeri muhtırası bunun en açık örneğidir.

Denizlerin İdamını Önlemek İçin Berlin`deki Açlık Grevimiz

Denizlerin asılmalarını engellemek için Berlin`de 1972 yılı Nisan ayı son haftasında, Almanya Türk Öğrenci Federasyonu (ATÖF) tarafından düzenlenen bir açlık grevi yapmaya karar verdik.


25 Nisan 1972 Günaydın Gazetesi

Kamuoyunda etkin olması amacıyla da ünlü Alman profesörlerle ilişkiye geçerek, onların da bu açlık grevine katılmalarını istedik.

Alman kamuoyunda tanınan dört profesöründe katıldığı açlık grevimizi, benim kalmakta olduğum öğrenci yurdunun salonunda başlattık.

Büyük bir pankarta da “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ın idam cezaları kaldırılıncaya değin açlık grevimiz sürecektir” diye yazdık. Bu amaçla da Almanya ve Berlin Eyalet hükümetlerinin derhal devreye girmeleri çağrısında bulunduk.

Almanya Cumhurbaşkanı Gustav’dan Destek

Bu açlık grevimiz Almanya basınında ve kamuoyunda geniş yankı buldu. Açlık grevimizin beşinci gününde Sosyal Demokrat olan Cumhurbaşkanı Gustav Heinemann, Türkiye Cumhurbaşkanıyla ilişkiye geçeceğini ve gerekli girişimlerde bulunacağını, bu nedenle bizim açlık grevimize son vermemizi istedi. Bu nedenle bizde açlık grevimizi altıncı gününde sonlandırırdık.

Ayrıca aynı gün Berlin`de idam cezalarına karşı büyük bir protesto yürüyüşü düzenledik.

Almanya Cumhurbaşkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı…

Almanya Cumhurbaşkanı Gustav Heinemann Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay`la doğrudan ilişkiye geçerek, Türkiye`de hükümetin idamları engellemesini istedi. Ancak karar çoktan 12 Mart 1971 Muhtırasını veren askeri cunta tarafından kesinleşmişti. Asker kökenli Sunay`ın, görevdeki generaller tarafından idamları istenen bu gençlerin kurtarılması yönünde bir girişimde bulunduğunu sanmıyorum.

Almanya Türk Öğrenci Federasyonu

Almanya Türk Öğrenci Federasyonu Başkanı olarak, Almanya`da seminerler düzenliyor, basın açıklamaları ve bildiriler yayınlayarak, Türkiye`deki siyasi gelişmelerden duyduğumuz endişeleri açıklıyorduk.

ATÖF başkanı olarak 1970 yılında kaleme aldığım bir bildiride, Türkiye`deki bu siyasi durumun, Yunanistan’da olduğu gibi, bir askeri cunta hareketine dönüşebileceğine vurgu yapıyordum.

Bu siyasi değerlendirmemde ve öngörümde ne yazık ki yanılmadım. Askeri Cunta tarafından virilen 12 Mart 1971 Muhtırasıyla askerlerin güdümünde Erim hükümeti kuruldu. Türkiye`nin en çağdaş ve en demokratik 1961 Anayasasında yapılan değişikliklerle, demokratik hak ve özgürlükler, özellikle de sendikal haklar büyük ölçüde sınırlandırıldı.

Vatandaşlıktan Çıkarıldı

1968 de Almanya Türk Öğrenci Federasyonu adına basına ve kamuoyuna yaptığım Türkçe ve Almanca açıklamalar, organize ettiğimiz seminerler ve toplantılar, bu tarihte Almanya`nın Başşehri olan Bonn`da bulunan öğrenci müfettişi tarafından, “Hakkı Keskin`in bu açıklamaları Türkiye`nin itibarına zarar veriyor” gerekçesiyle öğrencilikle ilişkim kesilerek derhal Türkiye`ye dönmem istendi.

Bitirmek üzere olduğum Berlin Siyasal Bilgiler Fakültesindeki öğrenimimi sürdürdüm.

Dönmediğim gerekçesiyle de 16 Temmuz 1969 da Bakanlar Kurulu Kararıyla Türk Vatandaşlığından çıkartıldım.

Nazım Hikmet’ten sonra siyasi nedenlerle vatandaşlıktan çıkartılan ikinci kişiydim.

Avukatlarım Uğur Mumcu ve Prof. Dr. Uğur Alacakaptan bu keyfi uygulamaya karşı Danıştay’da dava açtılar. Bu olay Türkiye, Almanya ve hatta Avrupa`da geniş yankı buldu. Başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere, Ulus, Milliyet ve bazı diğer gazetelerde, bu antidemokratik baskı yoğun olarak eleştirildi.

Vatandaşlıktan çıkartılmam, Almanya`nın 7 şehrinde açlık grevleri ve protesto gösterileriyle kınandı.

Deniz’den Destek

Danıştay’da davayı kazanarak Türk vatandaşlığımı geri aldım.

Sonradan öğrendim ki, Deniz Gezmiş’te Ankara’da Üniversitede düzenlenen bir protesto toplantısında, hükümetin beni vatandaşlıktan çıkarma kararını eleştirenlerden biriydi.

12 Mart askeri muhtırasından sonra, 16 Haziran 1972 de ikinci defa yine Bakanlar Kurulu Kararıyla vatandaşlık hakkım elimden alındı.


17 Haziran 1972 Cumhuriyet Gazetesi

Saygı ve rahmetle andığım avukatlarım Uğur Mumcu ve Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, Danıştay’da bu ikinci davayı da kazanmamı sağladılar. Böylece Türk vatandaşlığımı yeniden geri aldım.[1]

Avrupa 68

1968 Gençlik Hareketi Mayıs 1968’de Paris’te hükümete karşı köklü bir direnişle başladı. Çok geniş bir kesimi etkileyen Fransa gençlik hareketi, Fransa`nın Hitler tarafından işgaline karşı başarılı mücadele veren ünlü Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gauelle`ün 1969 yılında istifasının yolunu açtı.

Fransa`da başlayan bu gençlik direnişi hızla neredeyse tüm batı ülkelerinin merkezlerine yayıldı.

Batı Berlin, bu gençlik kalkışmasının merkezlerinden biriydi.

Almanya’nın değişik şehirlerinde bulunan Türk Öğrenci Derneklerinin bir araya gelmesiyle 1962 yılında Münih’te “Almanya Türk Öğrenci Federasyonu” (ATÖF) kuruldu. Ben 1968-1971 yıllarında bu örgütün başkanlığını yaptım. Aktif olarak Berlin`deki bu gençlik eylemlerinde bulundum.

Almanya Gençlik Hareketlerinin 3 Maddede Özeti

Berlin ve Almanya Gençlik hareketinin temel nedenlerini ve etkinliklerini 3 noktada özetlemek olasıdır.

A-Üniversitede Köklü Reform

Birinci en belirgin nedeni, üniversitelerde köklü reformların yapılması istemiydi. Bunun için öğrencilerin üniversitelerde alınacak yönetim kararlarına katılabilmesi, Rektörlerin ve Dekanların seçiminde bile öğrenci temsilcilerinin belli bir temsil yetkilerinin olmasının sağlanmasını ve üniversitede hocaların vereceği derslerde, öğrencilerin katılımıyla aktif bir tartışma ortamının sağlanmasını istiyorduk.

B-Ülkede Reform

İkincisi, ülkenin siyasi yönetiminde köklü bir demokrasinin uygulanmasını istiyorduk.

Bilindiği gibi Hitler’in tam anlamıyla faşist Nazi-Almanya yönetimi, faşist İtalya ve Japonya liderliğindeki devletlerin de yenilgisiyle Mayıs 1945’te son buldu. Ancak İngiltere, Fransa, ABD Batı Almanya ve Batı Berlin`de, Sovyetler Birliği ise Doğu Almanya ve Doğu Berlin`de egemen güç oldular. Batı Berlin`in bu dört ülke arasındaki bölünmüşlüğü, iki Almanya`nın 1989 yılındaki birleşme sürecine değin sürdü.

Almanya`nın bu Nazi deneyiminden gereken dersi çıkararak, tam anlamıyla demokrasiye geçmesi ve bunu tüm kurumlarında da uygulaması, gençlik hareketinin en önemli istemleri arasında bulunuyordu.

Bu alanda 68 gençlik hareketinin önemli bir rol oynadığını, Batı Almanya`da demokrasinin ve tüm özgürlüklerin toplumun değişik alanlarında yapılanmasında önemli sonuçlar alındığını söyleyebiliriz.

C-Savaş Karşıtlığı

Almanya gençlik hareketinin üçüncü amacı ise, Dünya`da yeni bir savaşa olanak vermeyecek bir siyası anlayışın ve ortamın sağlanmasıydı.

Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri tarafından 1955 yılından itibaren en acımasız biçimde sürdürülen Vietnam Savaşına ilişkin korkunç fotoğraflar ve haberler, tüm Dünya gençliğini derinden etkiliyordu. Bu acımasız savaş görüntüleri, bizlerin Batı Berlin`de sürekli olarak bu savaşa karşı tepki göstermemize neden oluyordu.

Vietnam’daki bu acımasız savaşa karşı sürekli olarak protesto yürüyüşleri, bildiriler ve gazete yayınlarımızla tepkimizi gösteriyorduk.

Bu protesto yürüyüşlerindeki ana sloganımız, Vietnam savaşında ABD emperyalizmine karşı kahramanca savaşan Kuzey Vietnam lideri Hu chi mihn`di. Bizde bu savaşa karşı yürüyüşlerimizde Hu-hu- hu-cimin diye sokakları inletiyorduk.

ABD’nin Vietnam’dan Kaçışı

ABD askerleri, Vietnam Savaşında halka karşı korkunç katliamlar tecavüzler ve işkenceler yaptılar. ABD tarafından sivil halkın üzerine 7 Milyon ton bomba atıldı. Atılan bombaların başında ise insanlığa karşı suç sayılan Misket ve Napalm bombaları gelmekteydi.

ABD, kahraman Vietnam halkı tarafından büyük bir yenilgiye uğratılarak, büyük bir korkuyla ve telaşla son askerlerini Vietnam’dan kaçırabilmişti. Bu görüntüleri internetten izleyebilirsiniz.

Hakkı KESKİN

[1] (Cumhuriyet Kitapları arasında yayınlanan, “Kızıl Ordu Süvarisi Trabzonlu Hacı Hasan ve Yedinci Oğlu” kitabım, Almanya`daki 50 yıllık uğraşıma ışık tutuyor. Bakınız www.keskin.de Türk bayrağına dokunularak yazıların Türkçesini okuyabilirsiniz!)