İslam Ülkesi Türkiye ve Avrupa Birliği

' 60 Milyonluk islam ülkesi Türkiye hırıstiyan kültürüne dayalı Avrupa Birliğine üye olamaz'.

Bu sözler Brandenburg Eyaleti CDU başkanı ve İçişleri Bakanı sayın Schönbohm`ait. Schönbohm siyasi arenada son haftanın baş kişisiydi. Eyaletler Meclisi oylamasında ‘Göç yasasına’ karşı oy kullanarak, aynı Eyaletin başbakanı SPD li Stople ile farkli oy kullanmış ve anayasal açıdan Brandenburg oylarının sayılıp sayılamıyacağı gibi anayasal bir tartışmaya neden olmuştu.

Schöhnbohm 27 Mart tarihli ARD nin ‘Vorsicht ! Friedman’ siyasi tartışma programının konuğuydu. Çünkü Friedman ne yapıp edip konuştuğu kişinin gerçek görüşünü izleyicilere göstermeye çalışıyor ve bunu da büyük ölçüde başarıyor.

Konu göçmenler ve onların topluma uyumuydu. Tabii Türkler de bu tartışmalarda ana ‘sorundurlar’ hep. Çünkü özellikle CDU/CSU lu politikacılara göre uyum sağlayamayan göçmenler genellikle Türklerdir. Bunun önde gelen nedeni de Türklerin başka din ve kültürden olmalarıdır denmektedir.

Friedmann Schöhnbohm`a kendi yazısından bir aktarımda bulundu. Bu yazısında uyumu (Integration) Schöhnbohm ‘Alman yaşam biçimine’ uyabilme olarak tanımlıyordu. Bu yaşam biçiminin ne olduğunu Friedman tam üç kere kendisine sordu. Yanıt yoktu.

Friedman Avrupa Birliği içersinde artık çok kültürlülüğün kaçınılmaz hale geldiğini, yalnızca ‘Alman yaşam biçiminden’ söz edilemiyeceğıni, bu birliğin giderek genişlemekte olduğunu söylüyordu. Emekli bir General olan Schöhnbohm, NATO ülkesi olan ülkelerin Avrupa Birliğine üye olmalarından yana olduğunu açıkladı. Friedman`da ‘Türkiye`de NATO ülkesi, o halde Türkiye`de Avrupa birliğine üye olacak değilmi ?’ diye sordu. Schöhnbohm Türkiye` yi iyi tanıdığını, bir kardeşinin Türkiye`de vakıf başkanlığı yaptığını, ancak ’60 milyonluk bir islam ülkesi olarak Türkiye`nin Avrupa Birliğine üye olamıyacağını, çükü bu birliğin hıristiyanlık kültürü ve değerlerinden oluştuğunu’ söylüyordu.

Hatırlanacağı gibi eski başbakan ve bu arada Türkiye hısımı sayın Kohl ve üst düzey CDU/CSU lu politikacılar yıllardır bu görüşü savunmaktadırlar. Ancak bu arada Helsinki zirvesi kararlarıyla Türkiye aday ülkeler arasına alındı. Helsiniki zirvesinden sonra bizlerde bu görüşlerin giderek değişeceği beklentisi var. Görülüyorki CDU/CSU lu politikacılar, bu konuda da eski görüşlerini israrla koruyorlar.

Bunun nedeni çok açık. Göç konusunda da olduğu gibi, Türkiye`nin Avrupa Birliğine üyeliğinde de oy avcılığı ana hedef. Çünkü Alman halkının önemli bir kısmı Türkiye`nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkıyor. Aynı politikacılar Alman halkında istedikleri korkuları sürekli besliyor ve hatta oluşturuyorlar. Din ve kültür farkı ve bu farkın yaratacağı sorunlar ve hatta çatışmalar öne sürülüyor. Nitekin Schönbohm eski Jugoslavya örneğini vererek din farkının çatışmalara götürdüğünü televizyon programında ekliyordu. Türkiye`nin Avrupa Birliğine üye olması, Birliğe büyük maddi yük olacağı, işsizliği artıracağı ve benzeri nedenleri de ekliyerek, Alman halkını sürekli korkularla besliyorlar. Göçmenlerle ilgili politikaları da yıllardır aynen böyle. Göçmenlere karşı önyargılar ve yanlış bilgilerle korkular besleniyor ve hatta üretiliyor. Böylece de yabancı düşmanlığına ve ırkçı saldırılara zemin hazırlıyorlar.

Şimdi aynı politika Türkiye`nin Avrupa Birliği konusunda izleniyor. Bir gün bu politikacıların ‘Türkiye`nin üyeliği konusunda Referanduma gidelim’ dieyebileceklerini şimdiden görür gibiyim. Çünkü bu konular oy getiriyor. Türkiye`nin bu birliğe sağlayacağı orta ve uzun vadeli katkılar çoğu politikacılar tarafından bilindiği halde, oy avcılığı yapılması kısa süreli yarar sağlıyor.

Avrupa`nın ve Almanya`nın yalnız hıristiyanlık kültürüne dayandığını söylemek ne büyük cahillik. Artık homojen dinli ve kültürlü ülkeler yeryüzünde hemen hemen kalmamıştır. Özelliklede Avrupa`nın ortasındaki Almanya geriye dönüşü olmaz biçimde çoktan çok kültürlü bir toplum olmuştur. Bunu bile bile bağnazca fikirler öne sürülmektedir ve sürülecektir de. Şu anda Avrupa Birliği ülkelerinde on milyondan fazla islam dini ve kültürü mensubu insan yaşamaktadır. Bu sayı giderek artmaktadır. Oysa eşitlik ve eşit uygulama temelinde farklı din ve kültürler, ülkeler için büyük birer zenginliktir. Yeterki bu çoğulculuğu ve renkliliği istismar etme yerine, olumlu yöne kanalize etmeyi bilelim.