Prof. Dr. HakkI Keskin, Siyasal Bilimci 29.4.2013
Terör, Terör örgütüne, PKK`ya, ödün verilerek ve güç kazandırılarak bitirilemez!
Avrupa Birliği, ABD ve diğer bir çok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine yıllarca uğraşılan ve terör örgütü olarak kabul ettirilen PKK, artık hükümetle pazarlık yapan siyasi parti konumuna getirilmiştir. PKK milyarlar harcasaydı bu başarıyı sağlayamzdı. Hükümet Habur olayından ders çıkaracağına, tam tersini yaparak, PKK’ya büyük prestij kazandırdı ve isteklerine boyun eğdi!
Terörle didişen tek ülke Türkiye olmamıştır. İki ülkenin terörle savaş deneyimine göz atarak konuyu irdelemekte yarar var.
Biri İspanya`daki ETA örneği
1959 yılında Franco diktatörlüğüne karşı kurulan ve İspanya`dan bağımsız Bask devleti için 50 yıl savaşan ETA, İspanya demokrasiye geçtikten ve Basklara geniş haklar verildikten sonra da teröre devam etti. ETA, yüzlerce terör saldırısıyla 823 kişinin ölümüne neden oldu. İspanya hükümetleri „Kaba kuvvete son vermedikçe ETA ile görüşme yapılmaz“ kararlı tavrını korudu. Birçok ETA yöneticisi tutuklandı. 5 Eylül 2011 tarihinde ETA kendine yakın bir gazeteye ve BBC’ye gönderdiği video duyuruysuyla „Demokratik sürecin gelişmesi için artık silahları kullanmayacağını“ kamuoyuna açıkladı. 20 Ekim 2011 tarihinde de ETA silahlı savaşa kesin olarak son verdi. Bask bölgesinde ETA`yı destekleyen geniş bir kesim olmasına karşın, İspanya devleti „silahlar susmadıkça ETA ile görüşme yapmayarak“ ve teröre asla boyun eğmeyerek bu sonucu elde etti.
Diğer örnek Sri Lanka
Sri Lanka, diğer ismiyle Ceylon örneğine bakalım. Turizm cenneti bu ada ülkede, Budizm mensubu çoğunluk halk Singalezler ile Hindu inancı mensubu Tamiller yaşamaktadırlar. Hindistan kıyısına yakın bölgede yaşayan Tamiller, oradan da aldıkları cesaret ve destekle, adada bağımsız bir „Tamil“ devleti kurulması için „Tamil Aslanları“ ismiyle bir örgüt kurarlar. 1983’ten itibaren de amaçlarına ulaşmak için yoğun bir terör faaliyetine başvururlar. Tamillerin yaşadığı bölgenin bir kesimini de de zaman zaman kurtarılmış bölge ilan ederler ve Tamil halkının geniş desteğini alırlar.
Terör, ülkenin ana kaynağı olan Turizmin büyük zarar görmesine neden olur. Değişik hükümetler, zaman zaman “Tamil Aslanları” terör örgütüyle görüşmeler yaparak çözüm bulmaya çalışırlar. Tamillerin bazi istekleri kabul edilir. Ne varki terör örgütü adada “Tamillere ait” ayrı bir devletin kurulması için silahlı eylemlerini sürdürürler. Bu kanlı savaşta 20 milyon nüfuslu ülkede, 80 bin ile 100 bin kadar kişi yaşamını kaybeder. Mahinda Rojapaksa devlet başkanı olunca terörü savaşla bitirmeye karar verir. Ağustos 2006’dan Mayıs 2009’a değin süren askeri operasyonlarda 6261 asker ve polis yaşamını kaybeder. Askeri operasyonla “Tamil Aslanları” örgütünün lider kadroları kıskaca alınır. Kolonial döneminden beri “böl ve yönet” stratejisini burada da uygulayan ve Tamilleri destekleyen İngiltere, aracı olmaya ve teröristleri kurtarmaya kalkar. Devlet başkanı Mahinda Rojapaksa terörü bitirmekte kararlıdır ve “Tamil Aslanları” yönetici kadroları 18 Mayıs 2009’da öldürülür. Böylece Sri Lanka`da terör son bulur. Sri Lanka yeniden Turizm odağı ülke olmaya başlar.
Kısaca özetlenen bu iki çok farklı örnek, terörle başarılı savaşın nasıl olabileceğini kanıtlarıyla göstermektedir. Türkiye bu örneklerin tam aksine, terör örgütüne büyük güç kazandırma, uluslararası platformda terör örgütü olmaktan arındırma ve henüz tam açıklanmayan ödünler verme yolunu seçmiştir. Nevruz kutlamaları esnasında Öcalan`ın yazılı mesajı yüzbinlere büyük bir şovla aktarılmıştır. Aynı şova, Kandil`de Terör örgütü elebaşları tarafından düzenlenen basın konferansına, yüzden fazla gazetecinin katılmasına onay verilmiştir. Oysa ETA örneğinde olduğu gibi, Öcalan`ın mesajı da iki basına göndertilerek buyük şov engellenebilir ve Kandil şovuna izin verilmeyebilirdi.
Yanlış politikalarla güçlendirilen PKK, tüm isteklerini almadıkça terörden vazgeçmeyecektir.
PKK, hükümetle pazarlığında, anayasanın istekleri doğrultusunda biçimlenmesinde, Öcalan`ın affedilmesinde israr edeceğini açıklıyor. İlginç olan, AKP ile PKK ve Meclisdeki temsilcisi partinin “yeni anayasa” konusundaki isteklerinin örtüşmesidir. Nevar ki, PKK, orta veya uzun sürede Türkiye, Irak, Suriye ve İran Kürtlerinden oluşacak bir Kürt devletinin kurulması ana amacından asla vazgeçmeyecektir. Ancak buna şu anda koşullar elvermediğinden, öncelikle gerekli alt yapının oluşması stratejisi izlenmektedir. Kuzey Irak Kürt Federe Devletine, yakında Suriye Kürt Federe kısmı ve gelecekte de “Türkiye Kürt Özerk Bölgesinin” eklenmesi istenmektedir. İran`a bir askeri müdahale olursa, orada da Kürt Federe bölgesi devreye sokulacaktır. Bu amaçlarını saklamayanlar, bu dört bölgede 20-25 milyon nüfusu olan “Kürtlerin neden kendi ülkeleri olmasın” görüşünü ısrarla savunmaktadırlar. Doğrusu, kendini Türk veya Kürt kökenli Türk olarak görmeyenlerin, kendileri bakımından bu görüşü savunmaları, kanımca yadırganmamalıdır da. Asla kabul edilmemesi ve ödün verilmemesi gereken konu, bu amaca terör yoluyla ulaşılmaya çalışılmasıdır.
ABD, kendi güdümündeki Başbakan Erdoğan`ı, orta vadeli bu projeye ikna etmişe benziyor. Hatta Araplara rağmen kurulacak bu Kürt Devletinin korunması yükümlüklüğünün de Türkiye`ye verileceği, böylece Türkiye‘nin oradaki zengin petrol kaynaklarından da geniş ölçüde yararlanabileceği mesajını vermektedir.
ABD`nin çıkar ekseninde yürütülen politikaların, Türkiye ve Türk Halkı yararına olamıyacağı çok kesindir. Tıpkı bu eksende yapılan 1971 ve 1980 askeri darbeleri ve özellikle 1980 sonrası ABD piyonu darbeci paşaların, sol görüşlü ve Kürt kökenli insanlara karşı uyguladıkları faşizan baskılar ve politikalarda görüldüğü gibi. Kürtçenin yasaklanması, Kürt kimliğinin reddedilmesi ve farklı düşünenlere yapılan insanlık dışı işkenceler, PKK gibi bir örgütün ortaya çıkmasının temel kaynağıdır. Çoktan yargılanması gereken kişiler Silivri’de olanlar değil, Evren Paşa ve yandaşları darbeci generallerdir. Ne varki hem AKP ve hem de Özel Yetkili Mahkemeler, bu kişilerden bilinen nedenlerden dolayı, hesap sormayı istememektedirler.