Türkiye Almanya İlişkileri Eşitliğe

Alman vakıflarının Türkiye`deki çalışmalarını değerlendiren bir inceleme son aylarda kamuoyunda önemle tartışılıyor. Dr. Necip Hablemitoğlu`nun kaleme aldığı bu kitabın kendi tanıtımında, 'Türkiye`deki Alman yıkıcı etkinliklerini belgeleriyle gözler önüne seriyor' denilmektedir. Konu iki ülke ilişkileri bakımından üzerinde önemle durulmasını gerektirmektedir.

Almanya Türk Toplumu, Türkiye Almanya ilişkilerinin karşılıklı güvene, ortak çıkarlara ve eşdeğerde iki ülke diyaloğuna dayanmasına büyük önem vermektedir. Almanyalı Türkler olarak kendimizi geldiğimiz ülkemiz Türkiye ile yaşamakta olduğumuz Almanya arasında hep bir köprü olarak görmekteyiz. İki ülke arasındaki iyi ve gelişen ilişkiler hiç kuşkusuz Almanyalı Türklere de olumlu yansıyacaktır. İlişkilerdeki gerginlikse aksine bizlere doğrudan veya dolaylı olarak olumsuz etkilerde bulunacaktır. Bu nedenle Türkiye Almanya ilişkilerindeki sorunların ve gerginliklerin giderilmesi, var olan çok yönlü bağların giderek daha da güçlenmesi ve yoğunlaştırılması, iki ülke yararına olduğu gibi, Almanyalı Türklerin de yararınadır. Bu inançla ve amaçla öteden beri bir dizi toplantılar, seminerler, sempozyumlar, basın açıklamaları, basın konferansları, ikili görüşmeler yapmakta büyük yarar görmekteyiz.

Hablemitoğlu `nun incelemesi, Almanya`nın Türkiye ile ilişkilerine, iki ülkenin ortak çıkarlarına dayanan ve eşitliği temel alan bir anlayışla bakmadığını göstermektedir. Adeta Birinci Dünya savaşı öncesinde olduğu gibi, egemen-uydu ülke ilişkisi ve mantığı korunmak istendiği, bu araştırmayla ortaya çıkmaktadır. Oysa Tam Bağımsızlık temelinde yeniden yapılanan Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik sorunlarını henüz çözememiş olsa da, egemen-uydu ülke ilişkisini kesinlikle elinin tersiyle itecek bir konumdadır. Türkiye herhangi bir ‘Muz cumhuriyeti’ değildir, 700 yıllık tarihi boyunca da olmadığını kanıtlamıştır. Bu tarihi gerçeğin başta yeni vatanımız olan Almanya olmak üzre herkesce bilinmesinde yarar vardır.

Hablemitoğlu`nun ‘Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası’ kitabında Almanya` nın Türkiye`ye yönelik politikasına ilişkin çok ağır suçlamalar yer almaktadır. Almanya`nın Türkiye`de çalışan vakıfları yoluyla etnik ayırımcı guruplara ve çalışmalara destek olunduğu ve ‘güçlü bir ekonomiye sahip, ulus-devlet özelliğini sürdüren bir Türkiye arzulamadığı’ vurgulanmaktadır. Hatta Yugoslavya örneğinde olduğu gibi Türkiye`nin de etnik bölünmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Bu çok ağır bir suçlamadır ve Türkiye halkının çok hassas olduğu bir konudur. Almanya`nın ve Türkiye`de çalışma yapan vakıfların bu çok ağır ithamlara inandırıcı yanıt vermeleri gerekmektedir. Yayındaki iddialar doğruysa, Almanya`nın çok ivedi olarak bu politikasını iki müttefik ve dost ülkenin ortak çıkarlarına yaraşır bir biçimde düzeltmesi gerekmektedir.

Hablemitoğlu incelemesinde bir bilim adamı titizliği göstermiyor. Kitabın bir yerinde (s.50) günümüz Almanya`sı için ‘faşist Almanya’ kavramınıni kullanıyor. Demokratik hukuk devleti olan 1950 sonrası Almanya`ya hiç bir bilim adamının faşit diyemiyeceğinin altını çizmek isterim. Öte yandan doğanın korunması amacıyla Dünya`nın dört bir yanında inanç ve özveriyle çalışma yapanlar vardır. Doğanın korunmasında ulusal sınırların kalmamış olmasına sevinmeliyiz. Akdenizin en güzel yörelerinden olan Ege kıyılarının korunması istemiyle ve son derece iyi niyetle yapılan girişimler vardır. Bu yöndeki çalışmaların daha özenle değerlendirilmesi ve genel yargılardan sakınılması gerektiği kanısındayım.

Fikir özgürlüğü ağır eleştiriler için de geçerlidir !

En ağır biçimde suçlanan kurumlardan birisi, bürosu Ankara`da bulunan Konrad Adenauer vakfıdır. Bu kunuyu Dünya Hafta Gazetesi köşesinde işleyen yetenekli gazeteci Mehmet Şekeroğlu` nu, Vakfın başkanı sayın Dr. Wulf Schönbohm gazetenin Genel Yayın Müdürüne şikayet ediyor ve diplomatik bir dille onun gazeteden uzaklaştırılmasını istiyor. Sayın Schönbohm`un gazeteye tekzip göndermesini ve ağır suçlamalara yanıt vermesini son derece normal karşılıyorum. Nitekim Schönbom`un tekzibi Düya gazetesinde aynen yayınlandı da. Ancak dolaylıda olsa gazete yetkililerinden Şekeroğlu`na yazı yazdırılmamasını istemesi, beni çok şaşırttı ve öfkelendirdi. Bu yaklaşım sayın Schönbohm`un soruna kolonial bir mantıkla baktığını bana anımsattı. Hangi hakla sayın Schönbom bir Türk Gazetesi`nin kimi çalıştıracağına karışma hakkını kendisinde görebiliyor ? Yıllardır Türkiye`ye yapılan eleştirilerden biri de Türkiye`nin fikir özgürlüğünü tam olarak yaşama geçirmediği değil miydi ? Fikir özgürlüğü eleştirisel yazılara da yayın hakkı tanımak değil midir ? Özellikle Alman Anayasa Mahkenmesinin fikir özgürlüğüne tanıdığı büyük serbestliği, sayın Schönbom`a göre Almanya`lı Türkler için geçerli değil midir yoksa ?

Türkiye ve Türkler hakkında bize göre sayılamayacak kadar yanlış ve tekyönlü yazılar yayınlanmıştır Alman yayın organlarında. Bizim tekzip yazılarımıza istisnalar dışında yer bile verilmemiştir. Hele hele biz bir de gazete yetkililerine bu yanlış içerikli yazısından ötürü ilgili ‘gazeteciye siz nasıl yazı yazdırırsınız’ diye sormaya kalksak acaba bize ne derler ?

Sayın Schönbom`un başkanı olduğu vakfın Almanya`nın çıkarları doğrultusunda çalışma yapmasını ben son derece doğal karşılıyorum. Hiç kimsenin halk deyimiyle ‘Türkiye`nin kaşına gözüne hayran olduğu için’ Türkiye`de vakıf kurması ve milyonları harcamasını bekliyecek kadar insanlar saf değildir. Ne var ki Schönbom`un başkanı olduğu vakıf, yayında iddia edeildiği gibi Türkiye`nin ulusal bütünlüğünü ve ülke çıkarlarını hedef alan girişimlerde ve çalışmalarda bulunuyorsa, bunun açıklık kazanması ve ivedi olarak önlenmesi gerekmektedir.

Almanya Türkiye ile ilişkilerini yeni baştan önemle gözden geçirmelidir. Bu ilişkilerde Almanya; Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya ile nasıl eşdeğerde partner, karşılılık, ortak çıkar ve güven ilkesine özen gösteriyorsa, Türkiye ile ilişkilerinin de aynı anlayışa dayanması ve geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu anlayışa dayalı ilişkilerin ve işbirliğinin Almanya`ya ve Türkiye`ye çok büyük yararlar sağlayacağı inancındayım. Çünkü bu işbirliği, büyük potansiyeli olan, ekonomik, ticaret ve stratejik bakımdan iki ülkeye de kalıcı yararlar sağlayacak olanakları beraberinde getirecektir. Türkiye eğitilmiş, genç ve dinamik nüfusuyla ve çok yönlü ülke potansiyeliyle önemi gözardı edilemez güçlü bir ülkedir. Bunun yanı sıra Türki Cumhuriyetlerle tarih, kültür, dil bağı ve de çok iyi ilişkileri olan Türkiye`nin, Almanya ile işbirliği yaparak, bu ülkelerin de ortak yararına orta ve uzun hedefli çalışmalarda bulunabilir. Türki Cumhuriyetlerin zengin petrol, doğal gaz ve diğer yer altı kaynaklarının birlikte değerlendirilmesi, bu ülkelerin altyapı ve sanayi yatırımlarının yine bu ülkelerle birlikte yaşama geçirilmesi ve böylece`de potansiyeli büyük bu ülke ekonomilerinin ve pazarlarının kazanılması, yüzlerce milyarlık ortak işbirliği olanağını sağlayacaktır.

Almanya`nın Türkiye ile ilişkilerini orta ve uzun hedefli böyle bir işbirliği için yeni baştan gözden geçirmesini ve eşdeğerde partner ve ortak çıkar temeline dayandırmasını Almanyalı Türkler olarak diliyoruz ve bekliyoruz. Ancak böyle bir politika iki ülke halkının kalıcı yararına olacaktır. Bizler öteden beri olduğu gibi bundan sonra da İki ülke arasındaki köprü olma anlayışıyla çalışmalarımızı iki ülkenin de yararına sürdüreceğiz