Erdoğan’ın Brüksel ziyareti ve AB’nin Göçmen Krizi – Aydınlık Gazetesi

Prof. Dr. Hakkı Keskin
8.10.2015

Erdoğan’ın Brüksel ziyareti ve AB’nin Göçmen Krizi

Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında tam üyelik görüşmelerine başlanma tarihinin 10. yılında,  Erdoğan AB’ni ziyaret etti. Bu ziyarete AB yetkilileri ve AB ülkeleri önem verdi. Daha ziyaret öncesi Almanya Şansölyesi*) Merkel ve AB yetkilileri Erdoğan`dan beklentilerini kamuoyunda dile getirdiler. AB’nin gündemi aylardır, 25.9 tarihli yazımda da açıkladığım gibi, AB’de ve özellikle Almanya’da bir krize dönüşen göçmen sorunudur. Son aylarda sayıları hızla artmakta olan daha çok Suriyeli göçmenler konusu, Almanya’da yoğun tartışmalara neden olmaktadır. Öteden beri, yabancılar ve sığınmacılar konusunda katı bir politika izleyen Hıristiyan Birlik Partileri, sayıları artan sığınmacılar nedeniyle giderek şansölye Merkel’e karşı tavır almaya başladılar.

AB ve Merkel, göçmen ve sığınmacıların AB sınırlarından içeri girememeleri için yeni önlemler ve çareler aramaktadırlar. Ocak 2015 den Eylül sonuna değin AB’ne topluca 630.000 göçmenin yasa dışı yollardan geldiği belirtilmektedir. Bu göçmenlerin de önemli bir kesimi, Afrika’dan İtalya’ya ve Türkiye’den Yunan adalarına ulaşmaya çalışmaktadır. Son 20 ayda, 5100 göçmen Akdeniz sularında kıyıya ulaşamadan yaşamını yitirmiş bulunuyor.

AB ülkeleri yıllardır alınan önlemlerle, yasadışı yollardan ülkelerine gelinmesini engellemeye çalışmaktadırlar.Göçmenlerin ve siyasi sığınmacıların, geldikleri ülkelerden yasal yollardan, vize alarak, AB ülkelerine ulaşmaları zaten mümkün değildir. Bu nedenle yüz binlerce insan canlarını riske atarak, kaçak yollardan  AB ülkelerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

ERDOĞAN’DAN AB’NİN VE MERKEL’İN İSTEĞİ

Türkiye Aralık 2013’de, AB ile imzalanan “Geri Kabul Antlaşması” gereğince, Türkiye sınırlarından AB’ne göçü engelleme ve hatta AB`ne gitmeyi başaranları da geri alması yükümlülüğünü üstlenmiş bulunuyor.  Ne var ki Türkiye kıyılarından Yunanistan adalarına gidenlerin, oraya Türkiye’nin onayı olmaksızın, yani kaçak yollardan, ulaşmaları nedeniyle, Türkiye “Geri Kabul Antlaşması” yükümlülüğünden kurtulmış oluyor. Suriyeli göçmenlerin kara yoluyla Edirne üzerinden Yunanistan’a geçmelerinin, Türkiye tarafından engellenmesinin nedeni de, bu antlaşma yükümlülüğüdür.

5 Ekim Pazartesi günü AB yetkililerinin Erdoğan’la yaptığı görüşmede kendisinden, AB ülkelerine süregelen göçün Türkiye’de engellenmesi, bu amaçla Türkiye’de 6 yeni sığınmacı kampının kurulması, Türkiye ile AB arasında sıkı bir işbirliğinin oluşması ve sığınmacılara daha iyi bakılabilmesi için de, Türkiye’ye finans yardımının yapılması önerildi. Avrupa Komisyonu başkanı Tusk ise, Türkiye’nin sınırlarını daha iyi korumasına vurgu yaptı. Bu konuda Türkiye ile Yunanistan’ın, Akdeniz’de kaçak geçişini önleyebilmek için daha iyi bir işbirliğine girmeleri istenmektedir.

AB’nin göçü engellemek için uyguladığı bir başka yöntemse, göçmenlerin geldikleri ülkeleri,“Güvenceli Ülke” listesine almalarıdır. Bu listedeki ülkelerde, siyasi baskı ve işkencenin olmaması gerekiyor. Böylece bu ülkelerden gelecek göçmen ve sığınmacıların geldikleri ülkeye geri gönderilmeleri mümkün oluyor. Türkiye henüz, “Güvenceli Ülkeler” listesinde bulunmadığından, AB yetkilileri arasında bu listeye alınması tartışılıyor. Merkel iki hafta önce yaptığı konuşmada, “Türkiye ile Yunanistan sınırının daha korunaklı duruma gelebilmesi için, Türkiye’nin partner olarak kazanılması gerektiğine” vurgu yaptı.

Erdoğan AB yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde, Türkiye’nin 2,2 Milyonu Suriye`den olmak üzere 2,5 Milyon göçmeni aldığını ve bunlar için 6 milyar doların üstünde harcama yapıldığını belirtti. Ayrıca bazı AB ülkelerinin PKK’yı bir terör örgütü olarak görmeyişlerine ve Türkiye ile bu konuda dayanışma gösterilmemesine vurgu yaptı.

AB YETKİLİLERİNİN VE MERKEL’İN PERVASIZLIĞI

Öncelikle belirtelim, AKP hükümeti AB ile “Geri Kabul Antlaşması” yapmamış olsaydı, AB ülkelerinin Türkiye’den herhangi bir istekte bulunmaları söz konusu olmayacaktı.

Merkel ve AB’nin işine geldiği zaman Türkiye’yi bir “partner” olarak görmek istemeleri, iki yüzlülüğün en açık belgesidir.Tüm AB ülkeleri henüz bir milyonun altında göçmen ve sığınmacı almışken, Türkiye’den, gelen tüm sığınmacıların buradan AB’ne gitmelerinin önlenmesini ve daha fazla göçmen için de 6 yeni sığınma kampının kurulmasını istemeleri, pervasızlığın zirvesidir. Bunun için Türkiye’ye bir miktar para yardımı teklifinde bulunulması da en büyük terbiyesizliktir. Hiç unutmuyorum, Afrikalı göçmenlerin İtalya’ya üzerinden AB`ye geçmelerinin önlenmesi için de,  Libya’da göçmen kamplarını kurulması önerisi, 2005’lerde Libya lideri Gaddafi`ye yapılmıştı.

Türkiye AB üyeliğine 1963 yılında başvurdu. Bu yarım asrı aşan sürede, 1995 yılına değin 12 ülkeden oluşan AB, altıncı genişleme sürecini de arkada bırakarak, üye sayısını 27’ye çıkardı. Bulgaristan ve Romanya ile daha 2004 başlayan üyelik görüşmeleri, 2007’de bu ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeyle sonuçlandı. AB Hıristiyan Birlik Partilerinin başını çeken Merkel’in partisi, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarak “imtiyazlı ortaklık” gibi aldatmaca bir öneriyi savunuyor. AB, bir “Hıristiyanlık Kulübüdür” iddiası, bu partilerden kaynaklanıyor. Türkiye’ye karşı uygulanan çifte standardı, Almanya Parlamentosu Sol Parti’nin, AB’nin genişlemeden sorumlu sözcüsü olarak çok yakından yaşadım. Kuşkusuz, 2005’lerde tam üyelik koşullarının gereği olan Kopenhag kriterlerini yerine getiren Türkiye, son 10 yılda demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, basın ve fikir özgülüğü konularında Kopenhag kriterlerinden, giderek hızla uzaklaştı.

Şimdi de çıkarları gerektirdiği için, Türkiye’yi “partner”, yani eşdeğerde pazarlık yapılan ülke olarak, görmek ve kullanmak istiyorlar bu iki yüzlü Merkel ve AB yetkilileri. Ne var ki, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına endeksli ve kişilikli politika izlemeyen AKP yetkilileri, korkarım ki yine oyuna gelerek, bu önerileri kabul edeceklerdir.

*) Eyalet sistemi olan Almanya’da, Eyalet Başbakanları olduğundan, Federal Başbakana Şansölye (Kanzler) denmektedir.