Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyaset Bilimci, Almanya Parlamentosu eski Milletvekili
Cumhurbaşkanı Erdoğan „Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa`da görüyor, geleceğimizi AB ile kurmayı tasavvur ediyoruz.“ diyerek, 10 Aralık da yapılacak AB zirve toplantısında, Türkiye`ye yönelik yaptırımların önünü kesmek istiyor. Bu amaçla da Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın`ı görüşmeler için Brüksel`e gönderiyor. Yabancı sermayenin Türkiye`ye yeniden güven duyması için de, hukuk ve yargıda reformlar yapılacağını açıklıyor.
„Ülkemiz artık şahlanış dönemine giriyor“ diyerek de, büyük ekonomik krize karşın, kendi seçmenini bir kere daha politikasına güvenmeye çağırıyor. Erdoağan`a farkli gerekçelerle, bu söyleminde inanan seçmenlerin olduğunu biliyoruz. Bunu en açık biçimiyle Berat Albayrak dile geitirererk; “Cumhurbaşkanımız Ay’a 4 şeritli yol yapacağım dese inanacak seçmenimiz var“ demişti. Bu tür seçmenleri anlaşılan yaşanan gerçekler bile ikna edemiyor.
18 yıldır Türkiye`yi tek başına yöneten bu iktidarın, ülkenin başta ekonomiyi nasıl bir çıkmaza getirdiğini veriler açıkca belgeliyor. Merkez Bankası döviz rezervleri yok düzeyine indi. Uluslar arası düzeyde faizler yüzde 0,25 e inmişken, Türkiye yüzde 7,5 faizle dış borçların karşılanması için ödünç para bulanamıyor. Türk parası Dolar, Avro ve diğer paralar karşısında sürekli değer kaybına uğruyor. Türkiye`nin dış politikada tam anlamıyla yalnızlığa itildiğini, hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, basın ve fikir özgürlüğünün uygulanırlıktan kaldırıldığını yaşıyoruz. Eğitim ve tarım politikasında ülkenin inanılmaz bir açmaza sürüklediğini, kadın cinayetlerinin gün be gün artarak sürdüğünü yaşayarak görüyoruz. Dünya`da benzeri olmayan „Başkanlık Sisteminin“ hertürlü hesap verebilirlikten, denetim ve kontrolden uzak otoriter bir yapıya dönüştüğünü, Büyük Millet Meclisi`nin göstermelik konuma getirildiğini yine yaşayarak görmekteyiz. Yüksek Seçim Kurulu tarafından terörle ilişkileri olmadıkları belirlenmiş olan seçilmiş Milletvekililerinin bu haklarının gasp edildiğine ve Belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyumla AKP yanlısı kişiler atanıdığına tanık oluyoruz.
„Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklara“ karşı söylemlerle kurulan AKP`nin, 2003-2007 yıllarında bu alanlarda bazı başarılı önlemleri almasına karşın, son 13 yılda giderek bu üç alanda da kuruluş amacının tam aksini görüyoruz. Yolsuzluğun yaygın hale geldiğini, yoksuluğun geniş kitleleri büyük geçim sıkıntısına soktuğunu ve keyfi yasakların basın-yayın kurumlarında demokles klılıcı konumuna geldiğini, Çin`in yanısıra Dünyada en çok tutuklu gazetecilerin Türkiye`de olduğunu görüyoruz. Araştırmaların, Yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını ve Tür halkının yüzde 80`ninin bu nedenle yargıya güvenmediğini göstermesi gibi, korkunç bir durumla karşı karşıyayız.
Erdoğan`ın Ağır Suçlamaları Unutulmamıştır
Cumhurbaşkanı Erdoğan öteden beri diş politikayı iç politikaya malzeme yapmaktadır. Oysa dış politikaya yönelik söylenen her sözün, izlenen her politikanın çok yönlü düşünülerek, bilimsel verilerle tartışılarak, konunun uzmanı dipplomatlarla görüşülerek ve danışılarak söylenmesi ve yapılması gerekirdi.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’li bakanların seçim kampanyalarını Türkiye odaklı olarak yürütülmesi gerektiğini savunarak, “Dışarıdan sorun ithal etmek istemiyoruz”. Türk politikacılarının Hollanda`da seçim propagandası yapmasının, “kamu düzeni için tehdit oluşturacağını” söylemişti. Seçim propagandalarının üst düzey politikacılar tarafından yapılmasına Almanya`da bezer bir yaklaşım göstermişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Hollanda ve Almanya`ı „Nazi kalıntısı“ olmakla suçlamıştı. Bu iki ülkedeye yapılabilecek en büyük hakeret „Nazi“ suçlamasıdır. Hitler iktidarı Dünya`da 55 milyon, Almanya`da 11 milyon insanın ölümüne neden oldu. Almanya`da Nazi görüşlerini savunan partiler yasaktır. Naziler Hollanda`da onbinlerce insanın ölümüne yol açmıştır. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan bu denli ağır bir suçlamanın, kolay kolay unutulmayacağının bilinmesi gerekir.
Batı Avrupa Ülke Yetkilileri Türkiye`yi Yakından İzliyor ve Biliyorlar
AB ülkeleri, Türkiye`nin Yukarda özetlediğim ekonomik, yasal ve hukuksal güvenceden yoksun durumunu, basın ve fikir özgürlüğüne yönelik kabul edilemez kısıtlamalarını, tek kişi odaklı otoriter yönetim biçimnini tüm ayrıntılarıyla biliyorlar. Bu nedenle de böyle bir yönetime güvenilemiyeceğini zaman zaman söylüyorlar. Bu ülkelerin Türkiye`de görevli Büyük Elçileri ve elçilik uzmanları, Türkiye`deki durumu yakından izleyerek, belli aralıklarla ülkelerinin yönetimlerine sonderece ayrıntılı yazılı raporlar verimektedirler.
Öte yandan örneğin Almanya Parlamentosunda yüzlerce bilimsel uzman tarafından Dünya`daki değişık bölge ve ülkelerin ekonomik, siyasal ve toplumsal durumları araştırılmakta ve istendiğinde yönetime, milletvekillerine rapor olarak sunanulmaktadır. Bu durumu bir çok ülkeye yaptığımız görev gezilerimden biliyorum. Seyahatler öncesi ben de Almanya Büyükelçiliğinin ve Parlamento bilim uzmanlarının raporlarını inceleyerek, gideceğimiz ülke hakkında ayrıntılı bilgi sahibi oluyordum. Ayrıca bu ülkelerin görsel ve yazılı medyalarında`da, Türkiye`deki durum ve Erdoğan`ın izlediği, günün koşullarına göre sürekli değişebilen siyasi çizgiyi de yakından izlenmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliğı`ne ilişkin olarak değişken söylemlerini izliyorlar. 2016 da; „eyy Avrupa Birliği sen yoluna, biz yolumuza.“ 2017 de; „bunların içinde protestan var, ortodoks var, ateist var, ama hepsi katolik vatikana gidiyor, çünkü bunlar tek millet, küllahımıza anlatsınla, bugünün hasta adamı Avrupa Birliği`dir.“ Fransa üzerinden AB`ye 2020 de; siz gerçek manada faşistsiniz, siz Nazi`nin zincir halkasısınız.“ „Avrupa Birliği`nin sonu geldi.“ (Y.Özdil, 25.11.2020).
Avrupa Birliği`nin Türkiye`nin üyeliği konusunda gerçekten de dürüst olmayan politikalarında eleştirilecek bir dizi haklı gerekçe vardır. Ben de bu eleştirilerimi Almanca yazılarımda yayınladım. Ancak Cumhurbaşkanı kimliğiyle bu tür eleştirilerin yapılması, ülke yararına olamaz. Bu nedenle 10 Aralıkta AB ile yapılacak görüşmelerde, bu açıklamalar ve Türkiye`nin yukarda özetlenen gerçekleri göz önünde bulundurulur.