Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyaset Bilimci, Almanya ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Eski Üyesi
27 Ekim 2021
Türkiye`de Sığınmacılar Sorununa Çözüm Önerileri
Afganistan`daki durum nedeniyle sığınmacılar sorunu, son haftalarda Türkiye`nin en önemli konularından biri durumundadır. Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü (UNHCR) verilerine göre, Türkiye 2019 yılında 5 milyon 679 bin kişiyle Dünya`da en fazla göçmen ve mülteci bulunan ülkedir. Resmi rakamlara yansımamış olanlarla birlikte bu sayının günümüzde 7 milyonu aştığı söylenmektedir. Aynı yıl Dünya`da ülkesini terk etmek zorunda kalanların sayısı 70 milyon olarak belirtiliyor. Üzerinde tartışılan göçmen, mülteci, iltica ve sığınmacı kavramlarına açıklık getirmekte yarar var.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 10 Aralık 1948 de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde Mülteci; Dini inancı, mezhebi, etnisitesi, siyasi görüşü, cinsel tercihi veya bir toplumsal gruba aidiyeti sebebiyle zulüm gören veya görme endişesi taşıyan, bu sebeple bulunduğu yerden ayrılmak zorunda kalan veya buraya geri dönemeyen; bu sebepleri iltica ettiği ülke tarafından tanınan kişidir. Mülteci bu gerekçeyle, kendi ülkesinde gördüğü yaşamsal siyasi baskılar nedeniyle bir başka ülkede koruma amaçlı İltica (Asyl) başvurusunda bulunan ve bu hakkı tanınan kişidir. İltica başvurusu gerektiğinde yargı tarafından da kabul edilen kişiler, uluslararası koruma statüsüne sahiptirler ve istekleri dışında geldikleri ülkeye gönderilemezler.
1951 yılında imzalanan Cenevre Sözleşmesine göre, ülkesinde uğradığı zulüm ya da ciddi zarardan dolayı bir başka ülkede, ilgili uluslararası ve ulusal düzenlemelere göre güvence arayan kişilere sığınmacı denmektedir. Cenevre Sözleşmesini imzalayan Türkiye, daha sonra sözleşmeye çok doğru olarak „coğrafi çekince“ koyarak, yalnızca Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen kişilerin iltica başvurusunun kabul edeceğini bildirmiştir. Türkiye Cenevre Sözleşmesine koyduğu “coğrafi çekince” nedeniyle, Avrupa Konseyi ülkesi olmayan Suriye, Afganistan, Irak, İran, Pakistan ve diğer ülkelerden gelen ve sığınmacı konumunda olanları sürekli olarak ülkede bulundurma zorunda değildir.
Türkiye Suriyelileri ülkelerine geri gönderme yasal hakkına sahiptir
Suriye`den olduğu gibi, Türkiye`ye kitlesel olarak giriş yapmış ve uluslararası koruma istemiyle iltica başvurusu yapılmış olsa bile, bu başvuruların değerlendirmeye alınmayacak kişilere, Geçici Koruma statüsü verilmektedir. Türkiye`de bu statüye sahip olan kayıtlı Suriyeli sayısı, 19 Ağustos 2021 de resmi verilerle 3 milyon 701 bin 584 kişidir. Kayıtlı olmayanlarla birlikte bu sayının beş milyona yaklaştığı belirtilmektedir. Türkiye Cenevre Sözleşmesine göre geçici koruma statüsünde olan Suriyelileri ülkelerine geri gönderme hakkına sahiptir. Kuşkusuz Türk vatandaşlığını Aralık 2019 almış olan 120 bin Suriyeli, tabii ki Türkiye`de istedikleri sürece yaşam hakkına sahiptirler.
Sayıları Türkiye`de 5 milyona yaklaşan ve özellikle de Suriye`ye yakın kentlerde nüfusun endişeye yol açacak sayı ve orandaki kesimini oluşturan Suriyeli sığınmacıların, sosyal, siyasal, kültürel ve etnik bakımdan gelecekte artan boyutta sorunlar yaratabileceği kamuoyunda endişeyle izlenmekte ve tartışılmaktadır.
19 Ağustos 2021 resmi verilerine göre Suriyeli sığınmacılar, 106 bin kişiyle Kilis nüfusunun yüzde 75`ini, 436 bin Suriyeliyle Hatay`ın yüzde 26`sını, 456 bin Suriyeliyle Gaziantep`in yüzde 22`sini, 424 bin nüfusuyla Şanlıurfa’nın yüzde 20`sini, 254 bin Suriyeliyle Adana nüfusunun yüzde11`ini ve 530 bin Suriyeli nüfusuyla İstanbul`un yüzde 3,5 unu oluşturmaktadır. Bu sayılara kayıt dışı Suriyeliler de eklendiğinde ve birden fazla evlilik yapabilen ve çocuk sayıları fazla olan Suriyelilerin, bu kentlerin etnik yapısını kısa sürede daha da endişe verici boyuta getireceklerine kesin gözüyle bakılması gerekir.
Türklerin ve diğer göçmen işçilerin yasal olarak yoğun yaşadığı Berlin`in Kreuzberg, Wedding, Tiergarten semtlerine, yabancı uyruklu göçmenlerin taşınmasını engellemek amacıyla, pasaportlarına bu semtlere taşınamaz yasağı konmuştu. Bu damga benim pasaportuma da vurulmuştu. Türk semti olarak bilinen Berlin Kreuzberg`te Türkler 1973’te nüfusun sadece yüzde 12,2 ile 21 bin, 1982 de ise nüfusun yüzde 19,3 ile 27 bin kişiydi. Bu semtlere konan taşınma yasağının amacı, Türk ve göçmen nüfustan oluşacak gettoların engellenmesiydi.
Türkiye daha fazla zaman kaybetmeksizin, artık savaş ortamının kalmadığı, bu nedenle de bayramlarda haftalarını Suriye`de geçirebilen sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlamalı ve bunları Türkiye`ye geri kabul etmemelidir. Batı Avrupa ülkeleri mülteci veya sığınmacıların, kendi ülkelerine gidebilmeleri durumunda, artık kendileri için ülkelerinde baskı ve tehdit kalmadığının kanıtı olarak, yeniden Avrupa`ya dönmelerini kabul etmemektedir. Öte yandan Esat yönetimi de, dış ülkelere kaçan Suriyelileri ülkelerine dönmeye çağırmaktadır.
Afganistan’dan gelen ve beklenen göç ve sığınmacı dalgası
Erdoğan yönetiminin 3+3 milyar avro karşılığında Avrupa Biliği`yle başta Suriye ve diğer ülkelerden gelecek sığınmacılara ilişkin yaptığı „Geriye Kabul Anlaşması“, yaşanarak ispatlandığı gibi, Türkiye`yi sığınmacı deposu yapan çok büyük bir yanlıştı. Aralarında benim de bulunduğum kişilerin, bu anlaşmanın yapılmamasına ilişkin uyrıları gözardı edilmişti. Türkiye tekbaşına Avrupa Birliği ülkelerine yapılacak göçü, para nedeniyle karşılayan ülke oldu. Bu hata asla ve asla 10 milyon düzeyinde kitlesel göç beklenen Afganistan konusunda yapılmamalıdır. Benzer pazarlıkların Erdoğan yönetimiyle yürütülmekte olduğu medyada geniş yankı bulmaktadır.
Afganlı kaçkınların organize biçimde İran üzerinden 3852 km uzaktaki Türkiye sınırına getirildikleri biliniyor. Göç idaresi verilerine göre son 4,5 yılda Türkiye`de yakalanan düzensiz Afgan kaçkın sayısı 450 bine ulaşmıştır. UNHCR verilerine göre, 2020’de Türkiye’de 116 bin 403 Afgan sığınmacı bulunuyor. Türkiye, İran üzerinden Türkiye`ye gelecek kaçkınların İran`a geri gönderileceğini ve vizesiz gelen hiç kimsenin Türkiye`ye sokulamayacağını kesin bir kararlılıkla İran ve diğer ülkelere bildirmelidir.
Emre Kongar`ın 26.8 tarihli yazısında çok doğru olarak belirttiği gibi, bu kitlesel göçün baş sorumluları, “savaş çıkaranlar, insanları yerlerinden yurtlarından edenler, Yeni Emperyalistler ve onların uzantılarıdır. (…) Para ve siyasal destek karşılığında Türkiye`yi bir `sığınma deposu` olarak kullanmak isteyenler ve buna karşı çıkmayanlar da baş sorumlular arasındadırlar.”
x) Uzun yıllar Almanya`da siyaset bilimci olarak göçmenlerin hakları ve sorularına ilişkin ders verdim. Onursal başkanı olduğum 220 üye derneği olan “Almanya Türk Toplumu„ çatı örgütünün 10 yıl başkanlığını yaptım. (Bakınız; www.keskin.de).