(Keine Deutsche Übersetzung vorhanden)
CSU’nun 23 Kasım 2002 tarihindeki parti kongresinde Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne üyeliğini farklı kültür din ve tarihten kaynaklanan sebeplerden, eksik olan ortak değerler ve coğrafi sebeplerden dolayı reddeden parti kararı, Almanya`da yaşayan Türk vatandaşlarını çok kızdırdığı gibi aynı zamanda derinden yaraladı.
CSU’nun parti programına alınan bu bakış açısı kesinlikle kültürel ırkçılığı temsil eden bir anlayıştır. Bu anlayışa göre, AB sadece bir Hırıstiyan Kulübü hüviyetine büründürülmüş değil, aynı zamanda AB içinde farklı kültür ve değer anlayışına yer verilmemektedir. CSU kendi değerlerini ve değer yargılarını adeta bütün AB ülkelerinin genel ölçütleri şeklinde göstermeye çalışmaktadır. AB kendisini sürekli farklı kültürlerden oluşan bir devletler topluluğu olarak görmüştür ve bu durumu bir zenginlik olarak sahiplenmiştir. Bir yandan Yunanistan, Italya, İspanya ve Portekiz ile diğer taraftan Almanya, Hollanda, İngiltere veya İsveç aynı kültür ya da aynı tarihsel geçmişe mi sahipler? AB üyesi ülkelerden Almanya, Fransa veya İngiltere`de farklı kültürler ve dinler yok mudur? Diğer taraftan Türkiye NATO üyesi olarak son 50 yıldır bu birliğin güney kanadında batı toplumunun değerlerini ve değerler sistemini bütün gücüyle savundu ve bu durumda Türkiye bu ortak değerlerin sınırlarına geçmişte dahildi de ve şimdi mi dahil değil? CSU’nun aynı zamanda CDU tarafındanda desteklenen bu politikası Türkiye ile yapılan antlaşmayı kesinlikle ihlal etmektedir. Türkiyenin AB’ye tam üyeliğini hedefleyen ve 29.12.1964 tarihinde imzalanan ‘Türkiye-AT Ortaklık Antlaşması”nın altında Konrad Adenauer’ınde imzası bulunmaktadır. Türkiye’nin nüfusunun büyük çoğunluğunun müslüman olduğunu ve Türkiyenin topraklarının büyük kısmının coğrafi olarak Avrupa kıtasının dışında olduğunu andlaşma imzalandığı sırada herkes biliyordu. Bu politika ile CSU Federal Almanyada yaşayan, çoğunluğu müslüman olan ve farklı bir kültüre sahip olan 2.5 Milyon Türk vatandaşını dışlamaktadır. Bu sadece kültürel ırkçılıkla sınırlı kalmayan ve aynı zamanda gizli ırkçılık çizgileri taşıyan Türk ve Türkiye düşmanlığı güden bir politikadır. Bu politika ile sadece Almanyalı Türkler değil aynı zamanda müslüman olan diğer halklarda bu ülkede istenmeyen insanlar durumuna getirilmişlerdir. CSU’nun bu yeni politik çizgisi bu partiye olan güveni sarsmıştır ve entegrasyon sürecine tamiri mümkün olmayan zarar vermiştir. Böylesi bir politika, sonuçları kestirilemeyecek tehlikeleri barındırdığı gibi kültürler ve dinler arası bir diyaloğuda reddetmekle sınırlı kalmamakta ve aynı zamanda Hırıstiyanlık ve Müslümanlığı karşı karşıya getiren bir çizgiyi savunmaktadır. CDU/CSU yıllardır seçim stratejilerine mültecicileri, yabancıları ve göçmenleri malzeme yapıp bu insanları hep suçlu ilan etmiştir. Şimdide Türk karşıtlığı güden ve son derece tehlikeli politikalarıyla önümüzdeki eyalet seçimlerinde seçmenlerden oy toplamayı ümit etmektedirler. Biz AB temsilcilerini, AB üyesi ülkelerin temsilcilerini ve partilerini ama özellikle de medyayı CSU’nun bu Türk ve islam düşmanlığı güden politikasını açık ve net bir şekilde reddetmeye çağırıyoruz. Biz aynı zamanda Türk hükümetinden ve bütün partilerden, CSU’nun bu ırkçı politikasını kamuoyunu inandıracak şekilde düzeltene kadar bütün ilişkilerini kesmelerini talep ediyoruz. CSU ve CDU’ya üye olmuş bütün müslüman kökenli üyeleri bu Türk ve İslam düşmanı partilerden ayrılmaya ve önümüzdeki eyalet seçimlerinde hiç bir şekilde oy vermemeye çağırıyoruz.
Prof. Dr. Hakkı Keskin
Not: CDU ve CSU’nun bütün üst yöneticilerinden, kendilerini bu politikadan vazgeçirmek ümidiyle geçen aylarda ve haftalarda görüşmek için defalarca randevu talep etmemize rağmen bu termini henüz alamadık.