Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci 12.05.2014
Cumhurbaşkanı Seçiminde Sorumluluk Muhalefette Cumhurbaşkanı seçimi, Türkiye için laik demokratik hukuk devletine sahip çıkma, ya da giderek Türkiye’yi bir dikta rejimine sürüklemeyi beraberinde taşıyacak öneme sahiptir. Bu bağlamda konu Türkiye için bir kader seçimidir. Bu çerçevede esas sorumluluk muhalefet partileri ile muhalif görüşte olanlardadır. Muhalefet partileri uzlaşma kültürünü kullanarak, kendi parti üyelerinin ve kamuoyunun desteğini alacak ortak bir aday üzerinde anlaşmak zorundadırlar!
AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan`dır. 12 yıla varan başbakanlık döneminde Erdoğan`ın siyaseti, toplumu olabildiğince kutuplaştırmak, ayrıştırmak ve etnik, dini öğelere göre bölmek stratejisi üzerine kurulmuştur. Bu strateji izlenirken her türlü yöntem ve yolun kullanılmasından çekinilmemiştir. Hedef, artık aklı başında herkesin rahatlıkla görebileceği biçimde ortaya çıkmıştır. Amaç: kuvvetler ayrılığını yok ederek, basın, bilim ve fikir özgürlüğünü tamamen kontrol altına alarak hızla bir dikta yönetimini Türkiye`de yaşama geçirmektir. Yapılan yasal değişiklikler ve son olarak da çıkartılan MIT yasası, bu amacın en belirgin araçları olarak ortadadır. Var olan Anayasal hak ve özgürlükler bile, polis devleti yöntemleriyle ve ölçüsüz aşırı güç kullanılarak engellenmektedir. Bu gidişata dur demek, Türkiye’de yeniden gerçek anlamda demokratik, laik, hukuk devleti, basın, bilim ve fikir özgürlüğü isteyen, Dünya kamuoyunda Türkiye’nin yeniden onur ve itibarını kazanmasına önem veren her birimizin en ivedi ve en öncelikli görevidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen muhalefet partilerine, başta CHP ve MHP`ye bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Muhalefetin görevi, tabii ki hükümeti ve başbakanı eleştirmekle sınırlı değildir. Parlamentodaki muhalefet partileri, başta eleştirilen konular olmak üzere her alanda seçmene inandırıcılığı olan ve seçmenin destek verebileceği alternatifleri de sunmakla yükümlüdürler. Son Yerel seçimlerde özellikle CHP’nin beklenen sonucu elde edemeyişinin ana nedeni, değişik alanlarda temel ilkelerine dayalı alternatif projelerin halka gereğince sunulamaması ve anlatılamamasındandır.
CHP ve MHP ortak bir Cumhurbaşkanı adaylığında ivedi olarak anlaşmalıdır! Bu konuda bu iki partinin ortak bir aday üzerinde anlaşmalarında hiç bir siyasi ve etik sakınca yoktur. Tam aksine ülkenin ve halkın çıkarları böyle bir anlaşmayı zorunlu kılmaktadır. Bu siyasi partilerin seçmenleri böyle bir uzlaşmaya eminim ki son derece olumlu bakacaklardır. Çekincesi olan seçmenlere de bunun nedenleri ve gereği son derece özgüvenle anlatılabilecektir. Atatürk`ün deyimiyle, “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır.” Önemli olan başta CHP ve MHP’nin ortak bir aday konusunda, hatta HDP’nin de görüşü sorularak, anlaşabilmeleridir. Bu ortak adayın, AKP seçmenlerinden bir kesiminin de desteğini alabilecek nitelikte biri olması gerekir kanımca. Bu adayda aranacak başlıca özellikler bellidir. Demokrasi, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, evrensel insan haklarına, basın, bilim ve fikir özgürlüğüne sahip çıkacak, toplumda kutuplaşma yerine barışı ve uzlaşmayı sağlayacak güvenilir, dürüst ve sağlam kişilik. Ancak bu adayın aynı zamanda, Erdoğan’ın ve AKP’nin bilinen ve izlenen aşırı saldırılarına ve polemiklerine kararlılıkla cevap verebilecek, halka ve seçmene yukarıdaki temel özellikleri ve Erdoğan’la Türkiye için doğabilecek büyük sakıncaları halkın anlayabileceği bir dille anlatabilecek bir kişiliğe gereksinim vardır. Bu kez Cumhurbaşkanlığı seçimi meydanlarda ve medya yoluyla yapılacağından, ortak adayın bu yeteneğe sahip bir olgunlukta olması da gerekmektedir. Bu özelliklere sahip bir ortak aday, eminim ki Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacaktır. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına şiddetle karşı çıkan özellikle CHP ve MHP’nin, bu konuda gereken özveriyi göstererek uzlaşamamaları, bu siyasi partilere duyulan güveni büyük ölçüde ve haklı olarak sarsacaktır. Bu seçimin Türkiye için nedenli önemli olduğu partiler tarafından sürekli vurgulanırken, hangi gerekçeyle olursa olsun, yukarıdaki özelliklere sahip ortak bir aday üzerinde anlaşamamalarını, seçmen affetmeyecektir. Siyasette sorumluluğu ve suçu yalnız hükümette ve onu taşıyan parti ve liderinde aramak tabii ki inandırıcı olmaktan uzaktır. Herkesin üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olarak davranması ve bunun gereğini yerine getirmesi vazgeçilemez bir görevdir. Başta CHP ve MHP, tabii ki yukarıda altı çizilen bir Türkiye’yi isteyen tüm sivil toplum kuruluşları ve herkes, böyle bir projeye destek olmalıdırlar.