Palalı Demokrasi Anlayışı (Cumhuriyet)

Demokratik hukuk devletinde, insan onurunu ve yaşamını korumak hükümetlerin en önemli görevidir. Devlet, her bireyin can güvenliğini korumak için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci 10.7.2013 Palalı Demokrasi Anlayışı

Demokratik hukuk devletinde, insan onurunu ve yaşamını korumak hükümetlerin en önemli görevidir. Devlet, her bireyin can güvenliğini korumak için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

Demokrasi ve hukuk devletinin en belirgin özelliği, toplum bireylerinin kendilerini tam anlamıyla güvende görebilmeleridir. Bu da demokratik yasaların sağladığı ve hiçbir yasadışılığa ve keyfiliğe asla ödün vermeyen güvencedir. İnsan onurunun dokunulmazlığı, gerçek hukuk devletinde en temel kişisel insan hakkıdır.

Türkiye`de özellikle Gezi Parkı ve Taksim olaylarında yaşananlar demokrasi, insan hak ve özgürlükleri bakımından tam anlamıyla bir yüz karasıdır. Beş gencin polis gücüyle yaşamını kaybetmesi, 11 kişinin polisin kullandığı silahlar sonucu gözünü kaybetmesi, binden fazla kişinin yaralanması ve yüzlerce kişinin yasalara aykırı olarak tutuklanması, hiç bir demokratik hukuk devletinde benzeri olmayan ölçüsüz devlet şiddetidir. Başbakan meydanlarda ve TV kanallarında halka yanlış bilgi vererek, toplanma ve yürüyüş yapma hakkını yerine getirenlere karşı kullanılan biber gazının, gaz bombasının, tazzikli suyun, demokratik ülkelerde de uygulandığını söylemektedir.

Türkiye`nin itibarı Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Kamuoyu ve bazı Avrupa Birliği ülkelerinin gösterdiği haklı tepki, polisin kullandığı orantısız ve aşırı şiddet ve baskılardan kaynaklanıyor. Başbakan tekrarladığı yanlış bilgilerle Avrupa kamuoyunun olsa olsa artan tepkisine ve eleştirisine neden olmaktadır.

Polisin kullandığı şiddet ve baskının yanısıra, eli çivi sopalı sivil giysili polis olduğu söylenenlerin yürüyüş yapanlara saldırmaları, yaralamaları, dövmeleri ve ağır hakaretlerde bulunmaları, ancak faşizim veya dikta ile yönetilen ülkelerde görülebilecek uygulamalardır. Bu da yetmezmiş gibi, eline koskoca palaları almış sivil giysili kişilerin polisin gözü önünde, yürüyuş yapan kişilere ve hatta kadına saldırmaları, tüyler ürpertici ve tam anlamıyla faşizan bir saldırıdır. Basında yer aldığı gibi, bu saldırganlar AKP li ise ve polis tarafından da korunuyorlarsa, bu ülkeyi bir iç savaşa taşıyabilecek suçtur ve en büyük sorumsuzluktur. Bu iğrenç ve ortaçağ karanlığı benzeri olayı Türkiye ve Dünya kamuoyu televizyonlardan izledi. Öte yandan ağır suç işleyen bu kişiler serbest bırakılırken, şiddete başvurmamış kişilerin gözaltına alınmaları ve hatta tutuklanmaları, devletin palalı eşkiyaları cesaretlendirir ve korurken, demokratik hakkını kullananları yıldırma yanlısı bir politika sergilemktedir.

Hukuk devletinde hükümetler, kendilerini eleştiren ve bu amaçla toplantı, protesto gösterisi ve yürüyüş yapanları da, bu haklarını özgürce ve engelsiz olarak kullanabilmeyi sağlamakla görevlidir. Hatta devlet güçleri, bu gösterilerde herhangi bir saldırının olmamasını güvence altına almakla sorumludur. Bu yürüyüş ve toplantılarda yarananlara acil servis ve sağlık hizmetleriyle derhal yardımcı olamkda, devletin ana görevidir. Oysa başbakan ve partisi, yaralıların sığındığı camiyi, otel ve işyerlerini hedef almakta ve hatta yaralılara bakan doktorlar hakkında kovuşturma yapılması emrini bile vermekten geri kalmamıştır. Gezi Parkı ve Taksim olayları esnasında rapor alan polisler „vatan hayini“ olarak görülmekte ve sürülmektedirler. Bu anlayış başbakanın ve partisinin, demokrasi ve hukuk devletinin temel ilkelerinden nedenli uzak olduğunun en acık kanıtıdır. Bu durumu Türkiye ve Dünya kamuoyu hayret ve şaşkınlıkla izlemektedir.

Sayın Başbakan, işte tamda bu olaylar ve görüntüler sizin ve ne yazıkki Türkiyemizin de itibarını Dünya Kamuoyunda yerlebir etmiştir.

Bunun tam aksine, milyonlarca insanın Gezi Parkında, Taksim‘de, Kadıköy`de, Ankara`da, İzmir`de ve Türkiye‘nin bir çok yerinde kaba kuvvete başvurmadan, müzikleriyle, sanatsal ve kültürel bir dizi etkinlikleriyle „özgürlüğü, demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı“ simgeleyen yürüyüş ve toplantılarıyla, Türkiye`nin saygınlığını ve onurunu büyük ölçüde artırmışlardır. Türkiye`de milyonlarca insanın gösterdiği bu direnişe, bir çok sivil toplum kuruluşunun ve bazı sendikaların da aktif destek vermeleri, Türk insanına ve Türkiye`ye sempati duyulmasına neden olmuştur.

AKP`nin Demokrasi anlayışı

AKP, 2002 yılında seçimleri kazanarak hükümeti kurduğunda, kendisine duyulan tepkileri aceleci bulmuş, seçimleri kazanarak hükümet olmuş bu partinin denenmesi ve buna göre kararverilmesi gerektiğini savunmuştum. En geç ikinci hükümet dönemlerinde görüldüki, AKP anayasanın değiştirilemez maddesi olan „demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti“ ilkelerine bağlılığı anlamamış vede benimsememiştir. Ve son yıllardaki uygulamalar da açıkça kanıtladıkı, Başbakan ve emrindeki AKP, çağdaş demokrasiyi anlayamamış ve de özümseyememiştir.

Başbakan ve partisi, seçimlerde gerekli çoğunluğu almış olmayı demokrasinin tek geçerli ölçütü olarak görmekte, kuvvetler ayrılığının, insan temel hak ve özgürlüklerinin, basın ve fikir özgürlüğünün, demokrasinin vezgeçilemez koşulları olduğunu anlamış ve benimsemiş değildir. Yapılan uygulamalar ve tekrarlanan söylemler bunun çok açık kanıtıdır. Demokrasiyi ve hukuk devletini, bir başka devlet biçiminin aracı olarak görenler, kendi amaçlarına varmak için kullandılkları demokrasiye, Türkiye örneğinde olduğu gibi, en büyük zararı verirler. Ancak Geziparkı ve Taksim direnişiyle başlayan ve milyonların sahip çıktığı bu toplumsal direniş, Türk halkının anti demokratik baskılara dur demekte kararlı olduğunu göstermektedir.

Dateien:

palal_demokras_anlay_10.7.2013.pdf.2013